bento ya da baruch spinoza

Spinozax

“Spinoza o kadar ‘günlük hayat’ içindedir ki, onu okuyup ‘anlayamadım’ demek insanın düşünme gücünün ne kadar örselendiğini dışa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel’i ‘anlayamamanız’ sizin için artı bir puan olabilir. Hiç değilse ‘olumsuzun’ yüceltildiği, nefret edilesi ve Nietzsche’nin deyimiyle adamı ‘tarihin tekne kazıntısı’ haline getiren bir duygudan kendinizi –bilmeden de olsa– kurtarmış olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin işleyiş tarzı, onun mutlaka kavranır olmasında yatar. Böyle bir felsefenin kavranamaması demek, düşünememek anlamına gelir. Bunun nedeni, Spinoza’nın düşünmeyi çok geniş bir anlamıyla ele almasıdır: Varoluşun sıfatlarından biri olarak düşünce… Bu ne demektir? Açıkça söylemek gerekirse, Spinoza’da düşünce ya da genel olarak fikir denilen şey, varolan şeylerin bir özelliğidir, onları kavrayan varlığın yani Descartes’ın Cogito’sunun bir ayrıcalığı değildir.”

Kullanışlı Bir Felsefe: Spinozacılık -Ulus Baker

SPİNOZA, 24 Kasım 1632’de Amsterdam’da dogdu– 21 Şubat 1677’de Lahey’de öldü. Baruch (ya da Portekizcesi Bento –kutlu insan anlamında) Spinoza, latince Benedictus de Spinoza. Ataları İspanya’dan sürülüp Portekiz ve Fransa’ya dağılan daha sonra Amsterdam’a yerleşen yahudi ailelerindendir. Spinoza soyadı Leon’daki aynı adlı kasabadan geliyor. 27 Temmuz 1656 tarihinde yahudi cemaati tarafından aforoz edildiğinde Bento 24 yaşındadır. René Descartes ve Gottfried Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin önde gelen rasyonalistlerinden kabul ediliyor ancak Spinoza’nın yaklaşımı diğer ikisininki gibi bir akıl anlayışı değildir. Rasyonalizmi aşan bir akıl anlayışıdır onunkisi, Baker’in alıntısında söylendiği gibi düşünmeyi varolan şeylerin bir özelliği olarak anlamasından dolayı en başta. Spinoza’nın felsefe tarihindeki yeri fazlasıyla tuhaftır dolayısıyla; farklı ya da birbirine karşıt eğilimlerin kesişme noktası olmuştur. Zamanını aşan düşünüş biçimi nedeniyle sadece kendi çağının değil düşünce tarihinin anomalisi sayılabilir bu bakımdan. Unutuluşa karşı dirençli bir filozof olmasının kaynağında bu yatar.

Zamanında anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılan, anlaşılmak istenmeyen ve olumsuz şekilde algılanan filozofların yazgısını paylaşmıştır Spinoza’da. Pek çoğundan daha ağır bedeller ödeyecek şekilde üstelik. Dışlanma ve mahkumiyet yaşamının bir parçası olmuş görünüyor. Hem en büyük din düşmanlarından biri sayılmış, hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenebilmiştir. Hem geleneksel felsefe ve teolojiye meydan okumuş hem içinde yaşadığı çağı ve sonrasını biçimlendiren akılcılıklıklara müdahil olmuştur. İnsan doğasını içinde yer aldığı bütünlüğü ve kendini kavramaya muktedir doğanın ya da Tanrı’nın bir unsuru olarak anlaşılır kılmaya çalışırken rasyonel bir metafizik oluşturmaya yönelir. Tanrı ve doğa aynı şeydir bu sistemde, etik geometrik olarak tanılanmalıdır ki böylece insan varoluşu varlığın bir parçası olarak aklın yanlış kullanımlarının yani batıl inancın ve önyargıların kurbanı olmasın. Bento’nun münzeviliği bu bakımdan stoacı bilgeliklerden farklı olarak kaçınılmaz etik ve siyasal yüklemelere sahiptir.

En büyük ve büyüsünü her zaman korumayı başaran eseri Ethica‘dır. Mimari ve geometrik bir yetkinlik örneğidir kitap. Tümdengelim yöntemiyle insanın ahlaki varoluşu ya da başka bir deyişle insan varoluşunun etiği bir kavrayış dizgesi olarak ortaya konulur. Diyebiliriz ki metafizik sorunların ve varoluşsal felsefi meselelerin matematik düşünme yöntemiyle kanıtlanma çabasıdır söz konusu olan. Amacı insanın varoluşunu etik olarak kavraması ve sonsuz mutluluğa gidecek yolu bu kavrayışla bulmasıdır. Tanımlar (Definitiones),  Aksiyomlar (Aksiomata), Önernemeler (Propositiones), Önerme sonuçları, Açıklamalar, Kanıtlamalar (Demonstrationes), Notlar (Scholium) şeklinde birbiri içinden çıkan, birbirine bağlanan ve sarmal halde birbirini açıklayan yapısı Etika‘yı felsefe tarihinde ayrıcalıklı bir yere konumlandırır. Sistemin açıklanma biçimiyle değil elbette yalnızca o açıklamanın içeriğiyle de yani kurduğu sistemle de ayrıcalıklı bir yerdedir eser.  Aynı zamanda tartışmalı bir yer.

Bilimsel buluşların, dinsel bölünme ve çatışmaların, siyasal değişikliklerin ve felsefi tartışmaların yoğun olduğu bir çağdır Baruch Spinoza’nın yaşadığı çağ. Aydınlanma’nın şafağı denilebilir. İnançlı bir yahudi olması için erken yaşta başlayan eğitiminde hem ibranice öğrenmiş hem de Yahudi ve Arap teologların çalışmalarını takip etmiştir. Zamanın ve kendi yetişmesinin çatışmalı yapısı Spinoza’yı hem teolojiye meydan okumaya hem de seküler bir metafizik oluşturmaya yöneltmiş gibidir.

Başlangıçta liberal haham olarak bilinen Manasseh ben Israel’in Spinoza üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Diğer öğretmeni eski Cizvit Frances van der Enden ise Spinoza’yı modern bilimsel gelişmelerle ve Dekartçı felsefeyle tanıştırmış, Latincesini geliştirmiştir. Bu etkiler Spinoza’yı Yahudi düşüncesinden uzaklaştırmış, mistisizm ya da batıl inanca karşı doğabilimlerinin yanı sıra yeni felsefi sorunlarla meşgul bir zihinsel yola sokmuştur. Hollanda’da Ortodoks olmayan Hıristiyanlara (Rijnsburg Kollejiantları) yakınlık duymuş ve onların ahlaki yaklaşımlarında kendi etik yönelimlerine uygun bağlantılar bulmuştur. Aforozdan sonra, bir süre bir mercek yapım atölyesinde çalışan Spinoza daha sonra Voorburg‘a yerleşecek ve ömrünün son yıllarını geçirdiği Lahey’e kadar çalışmalarını bu ortamda sürdürecektir. 1663 yılında Descartes Felsefesi’nin İlkeleri isimli kitabını yayınlar. Kitabın ekinde Metafizik Düşünceler adlı çalışması yer almaktadır. İlkeler‘de Descartes’in düşünce sistemi geometrik yoldan eklemesiz şekilde anlaşılır olarak sunulurken, Düşünceler varlık sorunu ya da varlığın varlığın özü sorunu acısından yöntem üzerine  düşünür. Başlangıçta üzerinde Descartes etkisi güçlü olmakla birlikte, Spinoza buradan itibaren kendi metafizik ya da ontolojik hattını oluşturmaktadır. Modern düşüncenin kurucusu sayılan Descaretes’in rasyonalizminden ve metafiziğinden Leibniz’in monadolojisine (tözlerin sonsuzluğu) karşı Spinoza panteist (monist bakış, tek bir töz vardır şeklinde) bir yaklaşım geliştirir. Düşünceleri din ve siyaset alanında krize sebep olur, ki bu durum kitaplarını isimsiz yazmaya ya da yayınlanmasını ertlemeye götürecek kadar kaçınılmaz olarak onu politik çatışmaların merkezine yerleştirmiştir. Dinsel önyargıların bertaraf edilmesini ve metafizin mantıksal olarak kavranılmasını öneren Teolojik-Politik İncelemeler kitabı hem krizin nedeni hem de kendisini çatışmanın merkezinde bulmasının nedenidir.

Yazıları asıl olarak ölümünden sonra yakın dostları tarafından derlenerek Opera Posthuma (Ölümünden Sonraki Yapıtları) olarak yayınlanacaktır. Etika’sı (1675’te tamamlamıştır) belirli bir çevrede elden ele dolaşsa da basılmaz, yine de yeraltında dolaşarak pek çok tartışmaya kaynaklık edecek ve üç yüzyıl sonra bile canlılığını sürdürecektir. Bu canlılığın temelinde muhtemelen o hep söylenen Spinoza düşüncesinin pratikliği yatmaktadır. Varoluşun sıfatlarından biri olarak düşünce hayatın karşısında, üstünde ya da ötesinde değil içinde, doğrudan kendi akışındadır; Spinoza’nın metafizik düşüncesinin rasyonalitesi hayatın içindedir ve Baker’in deyişiyle ‘kullanışlı bir felsefe’ olmasının nedeni budur. Bir başka yazısında da Baker ‘hayatın geometrisi‘ diye tarif edecektir Spinoza felsefesini: “Spinoza’nın resmettiği hayatın geometrisiydi -fikirlerin ve duygulanışların gündelik yaşamımızda olduğu kadar bütün varoluş hallerimizde (en mistik alanlara varıncaya dek) birbirlerini kovalayıp durdukları, birbirlerini etkiledikleri ve belirledikleri. Böyle bir yaşam portresi modern dünyamıza o kadar uygundur ki, Spinoza’yı günümüzün, hatta geleceğimizin filozofu olarak kabul etmek zorunda kalırız. Ve fikirlerin bir örgütlenmesi olarak felsefe geometrik bir yönteme bu yüzden ihtiyaç duyar -fikirlerden yeni fikirlerin türeyiş”

Spinoza’nın ‘felsefi metafiziği’ düşünce tarihinde öncesi ve sonrası bakımından ilginç bir kavşakta durmaktadır. Sisteminin matematiksel ya da mimari yapısına oranla zor anlaşıldığını söylemek yanlış olacaktır. Farklı bir düşünme talebi nedeniyle kolayca okunup geçilebilir olmasa da Spinoza okunabilirlik ve anlaşılabilirlik bağlamında  zor bir filozof değildir. İlginç bir kavşakta olmasının ilk nedeniyse, düşünce kaynaklarının çok yönlülüğünü snetzleme biçiminden kaynaklanıyor olsa gerek. Yahudi mistisizmi, İslam filozofları, Skolastikler, Stoacılık, on yedinci yüzyıldan itibaren modern dünyanın gelişmesine ivme kazandıran doğa bilimleri, Descartes ve Kartezyen felsefesi ilk elden sayılabilir. Bu kaynaklardan giderek hayatın kavranışına dair rasyonel bir varlık tasarısı öne sürecektir Spinoza, fakat rasyonelliği de Descartes’ın anladığı ikiliklerden çıkararak yapacaktır bunu. Tanrı’yı mutlak neden olarak doğa gibi anlayacak, insan zihnini beden olarak doğanın bir parcası ya da doğada zihnin bir türü olarak bir bütünlüğün parcası halinde açığa çıkaracaktır.

Onun sisteminde insan Tanrı ya da Doğa’nın bir parçası olmakla anlam kazanır, bu ise bir nedensel bir belirlenimler zinciri içerisinde insan varoluşunun belirlenmişliğini önsel olarak alan bir kavrayış sunar. Doğayı bir bütünlük halinde rasyonel olarak açıklama çabası, doğa ve rasyonalite diye iki ayrı tözün ya da özsel dünyanın olması değil bilakis nedensellik mantığı uyarınca çokluğu tekliğe indirgeme yönelimi olarak ortaya çıkar. Bu yönelimi Spinoza geometrik yöntem olarak adlandırır ki bunu tümdengelim yöntemi olarak da kaydedebiliriz. Spinoza fesefesini bir metafizik haline getiren fakat bu metafiziği de uhrevi meselelerden çıkarıp maddesel ya da materyalist bir mesele haline sokan şey tam da bu yöntemsel yaklaşımdır. Böylece Tanrı, doğa ve insan arasında zorunlu bir bütünlük kavrayışı geliştirilir, öyle ki insanı anlamak için başlangıç noktası Tanrı’nın ve/ ya da Doğa’nın nedensel kavranışı ve bu kavrayıştan çıkarılacak olan belirlenimli içsellik tasarımıdır.

Beden ve ruhun birbirlerine üstünlükleri ya da hiyerarşik düzenlenişleri yerine tekliklerini öne sürer Spinoza. Kartezyen düalizmi yerinden ederek sadece geleneksel felsefe ve teolojiyi altüst eden bir düşünür olmaz aynı zamanda modern düşüncenin ana hattının da başlangıçta eleştirisini oluşturur. Nedensellik kavramı Spinoza düşüncesinin esas anahtarıdır diyebiliriz bu noktada. Ereksel nedenselliğe karşı zorunlu bir nedensellik kavramı öne sürer Spinoza. İnsan zihninin dinsel olsun olmasın fakat çağı itibariyle özellikle dinsel olan önyargılarının temelinde niçin sorusuyla beliren amaçlı nedensellik düşüncesi yatar. Spinoza’nın yerinden etmek istediği de bu ereksel anlayıştan türeyen mevcut insan tasarısıdır. Tanrı’nın aşkınlığının yerine doğanın içkinliğinin konulmasının nedeni budur. Spinoza felsefesinin bir ‘içkinlik felsefesi’ olarak anlaşılmasının nedeni de budur. İnsanmerkezciliğinin ilk felsefi hatta metafizik eleştirisi diyebiliriz bu içkinlik felsefesine. Geleneksel felsefe ve dinlerin sunduğu insanbiçimili tanrı tasavvurundan ya da insanmerkezli varlık anlayışından çıkan dahası bunları karşısına alan bir varoluş anlayışı.

Doğanın teleolojik olmayan açıklanışından çıkar bu ontolojik metafizik felsefe, onun da temelinde birbirine mantıksal bir zincirleme düzeniyle bağlı olan nedensel töz anlayışı yatar. Varolmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan töz -ister Tanrı diyelim ister Doğa- başlangıç nedenidir ve nedensel olarak bütün varoluşun ya da başka bir deyişle varoluşsal bütünlüğün tüm belirlenimlerinin ilksel kaynağıdır. Varolan her şey tözdedir, tanrı’da ya da doğa’da; töze ait olmayan hiçbir şey varolamaz dolayısıyla kavranamaz da. Buradan hareketle kavrayışın varolmakla varoluşun öne sürülen töz kavramıyla nedensellik ilişkisi anlaşılırlık kazanır. İnsanın kendine dair ya da zihnine dair ontolojik anlamda ayrıcalıklı olmaya yönelik yanılgılarının kaynağını da Spinoza bu noktada görür. Ruh üstünlüğü ya da bilinç ayrıcalığı, özgür irade, her şeyin insan içinliği gibi yanılsamalar teleolojik olmayan bir varlık tasarısıyla çözülecektir. Baker Spinoza için “ilk laik filozof” derken tam da bu nedenle haklıdır. Buradaki laik düz anlamda anlaşılmamalı elbette. İnsanın kendine dair kökensel yanılsamasını tanrı’yı aşkınlık konumundan ve yüce akıl statüsünden ederek, doğayı da her şeyin ilksel nedeni olarak konumlandırarak çözdüğünden dolayıdır laikliği.

Spinoza’nın felsefi çalışmalarının, özellikle de -Baker’in deyişiyle “Spinoza’nın Tanrıya, Zihne, Tutkulara, tutkular karşısındaki insan Köleliğine ve bu kölelikten Özgürleşmeye dair temel kitabı”-Etika‘nın sıklıkla işaret edildiği üzere hem ‘sokaktaki adam’ın hem de ‘uzman felsefeci’lerin yorumlayıp değerlendirmesine olanak verdiğini söylemek mümkün. Öte yandan  anlaşılmak için olmasa bile nüfuz edilmek bakımından bu metinlerin yine de kendine has zorlukları olduğunu belirtmek gerekir. Spinoza okurundan kendisiyle birlikte düşünmesini, alışkın olduğu kavramları kullanma biçimlerinden bir miktar özgürleşmesini talep eder yazıları boyunca. Kavramlar yeniden içerikleniyor, kavram ve kategorilerin birbirleriyle olan ilişkisi yeniden şekillendiriliyordur.  Spinoza’nın kendisinden sonra ilginç bir kavşakta olmasının nedenini de buradan itibaren anlayabiliriz sanırım: Birbirine tamamen karşıt okumaların çıkış noktası kavramların içerikleri ve birbirleriyle ilişkilerine bağlı biçimin yapısıdır.

Spinoza’nın güçlü mantıksal metafizik sistemi, gerek Leibniz’in eleştirileri gerekse diğer ampirik felsefenin gelişmesiyle kısmen unutulur. Kant’a gelindiğinde ise önemli bir kuramsal müdahale ile karşılaşır. Kant, bu sistemin örtük ve açık varsayımlarını sorunsallaştıran bir yol izler, ‘ontolojik alan’ ile ‘epistemolojik alan’ı kategorik bir ayrıma tabi tutarak, gerçeğin -büyük harfle Gerçek’in- bizim düşüncelerimize tekabül ettiği ya da edebileceği varsayımını geçersizleştirmeye çalışır. Aklın sınırlarını varlıkla ayrımı noktasında belirleyen bir müdahaledir bu, aklın sınırları içerisinde neyin bilinebilir olduğunu çerçeveleyen bir yaklaşımdır söz konusu olan. Her şey rağmen Spinoza düşüncesinin süregiden tartışmalarla birlikte canlılığını sürdürdüğünü yeniden söyleyebiliriz. 

Novalis, Sckleiermacher, Jacobi, Mandelssohn, Goethe, Schelling, Hegel gibi isimlerin Spinoza etkisinde yol aldığını buraya eklemek gerek. Hegel’in Spinozacı felsefi sistemi dönüştürerek kullandığı söylenebilir. Spinoza’daki Töz kavramı Hegel’de Mutlak İdea olarak karşımıza çıkar bir bakıma. Fakat Hegelci idealizm her şeyi mutlak iedanın hareketi olarak görürken bunu bir zihin gibi tasarlar, Spinoza’nın doğadan ve zihnin doğadaki yerinden anladığı şeyin tam aksine. Marks’ın Hegel’i düzeltme çabasında tam bu noktada Spinoza etkisinin altını çizebiliriz. Çünkü marksist felsefe -eğer böyle bir şeyden söz edebiliyorsak-, insanın etkinliklerini onun maddi koşullarından bağımsız görmemekte, özgürlüğün zorunlulukların bilinci olduğu tezini sahiplenmekte, bunlara bağlı olarak doğa yasalarının belirleyiciliğini öne sürmektedir ki fazlasıyla Spinozacı nedensellik sistemiyle uyumlu bir hat oluşturur bu düşünceler.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibarense Spinoza’nın teorik-politik hatırlanışı gündeme oturdu diyebiliriz. Althusser’in öznesiz tarih ve bilgi anlayışının çıkışında Spinoza bağlantısını görmek zor olmasa gerek. Marksizmi bir teorik anti-hümanizm olarak konumlandırışında da bu etkinin izi sürülebilir. Etienne Balibar Spinoza ve Siyaset‘te Spinoza’nın sisteminin ayırıcı özelliğini açıkca ortaya koyar: ontoloji, siyaset ve etik hiyerarşik olarak ayrışmış değildir bu sistemde. Dahası metafizği bir praxis felsefesi, siyaseti ise doğrudan felsefeden anlaşılan şeydir. Daha canlı bir Spinoza güncellenmesi Antonio Negri’nin Spinoza ilgisinden kaynaklanıyor. Yaban Kuraldışılık Spinoza felsefesinde politikanın kurucu gücüne yaslanan bir okumayla onun metafiziğini bir siyaset ve praxis olarak yeniden gündemimize sokar. Türkçede ise Ulus Baker’ın temel ilgi odağı olarak hayatımıza girmiştir Spinoza.

Geçmeden, Nietzsche tam bir Spinoza karşıtı olarak konuştuğunu kaydetmek yerinde olur. Spinoza’nın temel savlarını kabul edilemez bulur Nietzsche. Örneğin, gerçek’in ona yönelik yaklaşımlardan koparılabileceği yönündeki düşünce kabul edilemez bir yanlıştır. Nietsche, Spinoza’nın matematiksel hokus pokuslarla felsefi sistemini kurduğunu söyler ve onu “hasta münzevi” olarak tanımlar. Ancak bu okuma farklı Spinoza yorumlarında boşa düşürülebilir. Örneğin Nietzscheci düşünceyle yakından bağlantılı olan  Gilles Deleuze’ün Spinoza’ya büyük ya da merkezi bir öenm verdiğini biliyoruz. Spinoza üzerine dersler ve konferanslar vermiş olan Deleuze, daha sonra bu notlarını Spinoza/ Pratik felsefe başlığında yayımlamıştır. Deleuze’ün bu kitabı Etika üzerine, onun içsel zenginliğini açımlayan ve yorumlayan, Spinozacı düşüncenin ve kavramların bir anlamda yerli yerine oturtulmasını sağlayacak olan bir tür yorumlayıcı sözlük gibidir.  Özgürlüğü zorunlulukların bilgisine ulaşma olarak tanımlayan Etika‘yı bir özgürleşme etiği olarak değerlendirir Gilles Deleuze.

15 Yanıt to “bento ya da baruch spinoza”

  1. Spinoza'da özgürlük sorunu « Mutlak Töz Says:

    […] özgürlük sorunu Spinoza, her tür tasarım ve iradeye dayalı kararın zorunlulukla kendisinden önce gelen bir olaya ya da […]

  2. pelin Says:

    ya bunun kısa olanı yokmu aceba

  3. pelin Says:

    ödev olarak aldık almaz olsaydım çoookkk uzuunnn..

  4. yıldızzz Says:

    kardeşim yormayın öğrencileri böyle uzun uzun az ve öz olsun aaa yetkililere sesleniyorum YETKİLİ hacı biraz daha kısa yav

  5. pelin Says:

    arkandayım canım hiç düşünmüyolarmı bu öğrencilerin mahsuni die bi öretmenleri vardır die aaa

  6. pelin Says:

    yanlış oldu öğretmen dicektim

  7. cengiz Says:

    ama arkadaşlar spinoza bu bukadar az bile.

  8. gizem Says:

    hiç güzel anlatmıyor bu çok uzun kısası yok mu

  9. kacakkova Says:

    gizem ve buraya ugrayan diger arastirmaci arkadaslar, buradaki yazilarin hic birinden dogrudan ödev yapmaya, derse hazirlanmaya, tez yazmaya felan kalkmayin, sonra yanarsiniz bak karismam 🙂

  10. mezarcı Says:

    yav bune kardeşim gerçekten arkadaşlar doğru söylüyo ödevden yandım yaa görünce korktum resmen hiç sevmedim gerçekten:

  11. bla bla Says:

    ya arkadaşlar, okuyacaksınız tabi. uzunu kısası yok. anlamak istiyorsanız, şu evrende varlığınız azcık anlam kazansın istiyorsanız okuyun tabi ki. çerez kültürüyle yetiştiğiniz için 3-5 satır okumak fazla geliyor. en iyisi gidin facebookta farmville falan oynayın, o açar sizi ancak.

  12. Spinoza bu deyil! - durumsama Says:

    […] kimdir, nedir bilmiyorsanız bu yazıdan ziyade, şu yazıya yönlenmeniz daha faydalı olabilir veya an itibarıyla o yazının bulunduğu sayfanın sonuna […]

  13. Rıdvan Işık Says:

    Spinoza,duyguları o kadar güzel yorumlamış ve anlatmıştır ki, ona ilk duygu felesefecisici demek gerekir bu gün bile modern psikiyatride referans alabilmektedir.

  14. feride cihan göktan Says:

    ulus baker dersleri çok güzel. ben bir araştırma yaparken bu siteye rastladım. Ulus Baker kitaplarını araştıracağım şimdi. teşekkür ederim

  15. Ayla Says:

    Spinoza’nın Ethika’sını okumadan önce Spinozayla ilgili araştırma yaparken bu siteye rastladım ve ödev yapmaya çalışanların aksine buradaki bilgiler bile bana yetersiz geldi. Tabii ki hazırlayıp koyanların ellerine sağlık. Faydalandık, teşekkürler…

Yorum bırakın