antisemitizm-siyonizm bölünmesi

İsrail’in Gazze’ye saldırısı ve oraya (fiilen) yerleşmesi, pek çok tartışmayı beraberinde getirdiği gibi, bunların kısmen gerisinde kalan farklılaşmaları ve ayrışmaları, yeni saflaşmaları ve başka türden karşılaşmaları da getirdi. Tartışmaların çeşitli boyutları ve farklı başlıkları var. Bunlardan birisinin, „siyonizm“ ve „antisemitizm“ tartışması olduğunu söylemek, ilk elden tuhafmış gibi görünüyor fakat durum bu. İlginç bölünmeleri ve karşıtlıkları gündeme getiren bir tartışma gerçekleşti bu çerçevede.

Savaş karşıtlarının, antisemitizme karşı „Her Fırsatta Antisemitizm“ başlığıyla imzaya açtıkları metinle birlikte bu konu gündeme geldi. Öyle ki, bir bakıma herkesin ne dediğini, onu derken neyi niyet ettiğini, yeniden belirtmeye çalışması gibi bir durum oluştu. Bu „siyonizm“-„antisemitizm“ karşıtlığı aslında sadece bize ait bir tartışma değil; avrupada ve amerikada da benzer bölünmeler ve tartışmalar sözkonusu. Abd’nin ortadoğu politikası ve Irak üzerinden biçimlendirdiği projelere dair karşı çıkışlarla başlayan bir tartışma, örneğin abd’nin yanına eleştirilerde İsrail’in dahil edilmesinin antisemitik olup olmadığını gündeme getiriyor ve bu tartışa ilginç bölünmelere sebep oluyor. Anti-Deutschen’lerin etrafında dönen tartışmalar yine benzer şekilde siyonizm-antisemitizm meselesinin göründüğünden daha karmaşık  başka yönlere bağlı olduğunu gösteriyor.

Bu “siyonizm-antisemitizm” bahsinde, belli başlı kitaplar dışında,  Birikim dergisinin 2004 Ekim sayısı, bildiğim en kapsamlı yazı derlemelerini içeriyor. Sayının başlığı, „Madalyonun iki yüzü: Antisemitizm ve siyonizm“ şeklinde ve bu başlığın kendisi bile tartışmaya değer. Bu sayıda Joel Kovel’in „Solun antisemitizmi ve israil’in özel konumu üzerine“ başlıklı yazısı yukarıda belirttiğim  siyonizm-antisemitizm tartışmasını çok iyi ortaya koyuyor ve açıkcası, siyonizmi hedeflemeyen bir antisemitizm eleştirisinin kendi başına neden bir sorun haline gelebileceğini aydınlatıyor. Ortaya konulan antisemitizm anlayışının sahip olduğu siyasal çözümlemeleriyle ve dahası bu meselenin solun meselesi haline getirilmesinin araçlarıyla bir sorunu olduğunu belirten Kovel, bu hayli kapsamlı yazısında bizdeki siyonizm-antisemitizm bölünmesinin anlaşılması için de önemli ipuçları veriyor. Bu ipuçlarının, giderek bir düğüm haline gelen siyonizm-antisemitizm meselesini düşünebilmek için yararlı bir zemin sunduğunu düşünüyorum kendi adıma. Açıktır ki yalın halde siyonizmi „eleştirmek“ ya da antisemitizme „karşı olmak“ bahsinde çok fazla görünür olan bir sorun yoktur. Sorunu çıkaran da bir bakıma bu eleştiri ve karşı olmanın görünürlüğü örten bir perdeye dönüşmesidir. Dolayısıyla, bunları ortaya koyan  siyasal çözümlemelerle ve bu çözümlemeleri gündeme sokan araçlarla bir sorunumuzun olduğu/ya da olması gerektiği açıklık kazanır.

Savaş karşıtlarının antisemitizme karşı metninin bir sorun haline gelişi ve tartışılması da böyle oldu. Metnin içerdiği siyasal çözümleme ve bunu ifade ederken kullandığı dilsel araçlar her yönüyle sorunsallaştırmayı kaçınılmaz kılar nitelikte. Tartışmayla birlikte kimi değişikliklere uğrayan metin son haliyle bile, antisemitizme karşı olma konumunu açık kılabilmiş değil. Sözkonusu metin tuhaf bir dille kaleme alınmış; daha ilk cümlesinde, „İsrail ordusuyla Hamas arasında süren savaş“ ifadesiyle kendisini gösteren bir tuhaflık. Öyle ki, ileri sürülen argümanların toplamında, antisemitizme karşı mı olunmak isteniyor, yoksa siyonizme karşı getirilen eleştirilerin, israil’e karşı duyulan tepkinin karşısında bir sınır mı çekilmek isteniyor, yoksa daha da kötüsü ‚öte taraf‘ta Hamas ve islam durduğu için uzak durulmak mı hedefleniyor karışık durumda.

Oysa, böylesi bir noktada, en başta ve kesin olarak belirgin kılınması gereken noktalar bunlardır; israil (siyonizmin politik gerçekliğinin) eleştirisiyle antisemitizme karşı olmak  arasında olası her türden karışıklığı açık kılmak zorunluluğu var. Bu yönde bir çabanın ya da kaygının, verili politik durum karşısında alınabilecek konumlanışlar noktasında da önemli olduğu açık olsa gerek . Kovel’in işaret ettiği ayrımlar, tam olarak bunu değerlendirebilmemiz için bir öncül sunuyor:

“Soldaki Yahudi düşmanlığı üstüne bir tartışma zorunlu olarak İsrail sorunu ve onu canlı tutan Siyonizm mantığıyla ilişkilidir. Yani burada ele aldığımız konular, (….) İsrail/Filistin sorununa dair ve bu sorunun da ötesine uzanan çok temel bazı seçimler yapmayı gerektirir. Elbette anti-semitizmin Yahudi olmanın gerçekliğini çarpıtarak, Yahudilere karşı büyük küçük suçların işlenmesi sonucunu doğurduğunu kabûl ediyoruz. Bu noktada düşünmemiz gereken soru, anti-semitizmin yanlış eleştirilerinin de benzer şekilde bu kez İsrail gerçekliğini çarpıtarak İsrail’in insan hakları ihlâllerine karşı sürdürülen savaşı zayıflatabilme olasılığıdır.”

Sonradan, gelen eleştirilere cevap vermek için metnin hazırlayıcılarından olduğu anlaşılan Ayşe Günaysu’nun „Antisemitizme karşı bildirinin amacı ne?“ başlıklı yazısıyla getirdiği açıklamalar, öyle görünüyor ki bu noktaları umursamayan bir savunma duygusuyla hareket ediyor. Söyledikleri ise, antisemitizm dolayımında yukarda belirttiğim seçeneklerden sonuncu seceneğin sözkonusu olduğunu gösterir durumda. Muhtemelen Türkiyede ve dünya genelinde antisemitizmin güclenmesiyle sözkonusu yaklasim ne kadar hakli oldugunu düsünmekte, bu vesileyle kendi kendini teyit etmekte ve bahsetmeye calistigim olasi sorunlarin üstünden bu gerekceyle atlamaktadir.

Faşizan bir güç diye işaret edilip Hamas’ın korkunçlukları sıralandıktan sonra, „antisemitizme karşı bildiri buna dikkat çekmek üzere yazıldı“ denilen açıklama, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ve işgalinin nasıl algılandığını ve bunun karşısında nasıl konumlanıldığını gösteriyor, ki zaten sorunun patlak verdigi yer de tam olarak burasi. Filistin’in ve Gazze’nin Hamas’tan ibaret olmadığını söylemek, bu türden bir örtmecenin üstünü açmak için, böyle bir bakışa neden mecbur olalım? Evet Filistin Hamas”tan ibaret degil, ama öyleymis gibi hareket eden ilk güc merkezi de zaten Israil. Bu durumda “Hamas’in korkuncluklari”ni  “Israil”in saldirganligi” karsisinda baska bir noktadan degerlendirmek durumunda olundugu acik degil mi? Irkciliktan arindirilmis bir toplumsal tahayyül tam da bu zemin üzerinde ayrimlarini belirginlestirmek konusunda diken üstünde durmak zorunda degil mi?

İsrail’in Hamas üzerinden gerekçelendirdiği ve yürüttüğü politika ne olmuş olmaktadır bu durumda ve bu bakış ile? Bu durumda elbette sorun, israil ve siyonizm karşıtı her türden eleştiriyi antisemitizm olarak damgalayan bir tonda konuşulmasından ibaret olmayacaktır; bu noktada İsrail/Filistin meselesini de öteleyen, daha derin bazı başka tercihlerin devreye girdiğini düşünmemiz zorunlu görünüyor, örneğin “Doğu-Batı” karşıtlığı gibi kimi bildik ikili kavram karşıtlıklarından hareketle ikilemin belirli bir tarafında konum alınıyor olması gibi, ve bu durumda tartışma daha derin bir bölünmeyi, ayrışmayı belirginleştirmeyi grektiriyor. İlk haliyle sorun, ifade ve düşünce özgürlüğünün sınırları meselesiyken, ikinci halde çok daha derin bir ideolojik-politik karşıtlığın gündeme gelmesi meselesidir çünkü.

Görebildiğim kadarıyla sorunu tam da bu metin çercevesinde tartışan çok az kişi ortaya çıktı; tartışma hiç de derinleşmedi. Muhtemelen „siyonizm“ ve „antisemitizm“ başlıklarının ağırlığı, meselenin ancak incelikli ayrımlarla ve ayrıştırmalarla yürütülebilir olması, daha da ötesi zaten herkes safını belirlemişkenve ona göre tartışırken “antisemitizm” başlığının fazladan bir bulanıklık sorunu olarak anlaşılıyor olmasından dolayı böyle. Öyle ya, siyonizm ya da antisemitizm bahsinde herkes nasılsa daha baştan ne diyeceğini biliyor, o halde sorun nedir? Oysa tam da böylesi saflaşmalarda belki de bu türden meseleleri gündeme sokmak gerekiyor, ki safların hiç de görüldüğü kadar “saf” ‚ yani “tek sesli bir koro”dan ibaret olmadığı anlaşılabilsin. Daha da önemlisi, siyonizm ve antisemitizm eleştirilerinin ancak bu yoldan birer klişe olmaktan çıkarılması mümkün ve bunu yapmak gerekir.

Savaş karşıtlarının metnine ilk getirilen eleştiri, Enver Gülşen’in haklı ve yerinde saptamalar içerdiğini düşündüğüm „Demoklesin Kılıcı Olarak Antisemitizm Damgası“ başlıklı yazısı oldu sanırım. Bizim „Filistin!Filistin” başlığında artık konuşamadığımızı itiraf ettiğimiz son nokta da, savaş karşıtlarının bu metni oldu. Yahudinin terörle yanyana getirilmesini antisemitik, dolayısıyla ırkçı bulan bir bakışın, aynı bakış içinde islamı faşizmle birlikte kullanmakta tereddüt etmemesi, açıkcası bir „politik ahmaklık“ örneğiydi benim açımdan. Nasıl olurda amaçlarından biri „acaba kullandığım dilde antisemitik bir yan var mıdır?“ diye uyarmak olan girişim, kendi dilinin kaygısını gütmez, ve dahası bu noktada oluşan tepkileri de toptan savuşturmaya yönelir.

Metnin gündeme getirdiği antisemitizm uyarısını tamamen haklı bir uyarı olarak görmeme rağmen, metine kaynaklık eden bakışı ve dile getirilen şey(ler)i doğru bulmak mümkün değil kesinlikle. Aksine bu noktada antisemitizm tehlikesini belirginleştirmek, bakışın antisemitizm üzerinden düştüğü politik karmaşadan (ya dabir karmala değil de saf tutmaksa, tuttuğu saftan) ayrıştırmak bir zorunluluk. Karşısında antisemitizme duyarsız ve dahası denildiği gibi, „bilinçli programlı bir antisemitik girişim“ olduğuna bakarak, israil yanlısı bir noktadan konuştuğumuzu örtbas edemeyiz, ki niyetin bu olup olmaması da değil elbette mesele. Bilinçli programlı antisemitik yönelim, aynı ölçüde bilinçli ve programlı bir şekilde gerçekleştirilen siyonist girişimlerin de karşısına konumlanarak doğru düzgün değerlendirilebilir ve bu zemini yaratanın ne olduğuda oldukça aöıktır. Aksi halde, ansitmetizme karşı olmak adına israil karşısındaki eleştiriyi ayrımsız bir şekilde baltalayacağımızı ve her türden israil karşıtı politik konumlanış imkanını iptal edeceğimizi gözardı edemeyiz.

Dolayısıyla tam bu noktada, Günaysu’nun açıklamasına Gülşen’in verdiği „Her Fırsatta Siyonizm“ başlıklı cevabın ardından, şimdi, kendi aklımdan geçen ayrımları belirginleştirmem, duyduğum sıkıntının farklı yönlerini açmam bir zorunluluk haline gelmiş görünüyor. Çünkü bu iki yaklaşımla paylaştığım noktaları vurgulayarak değil, ancak bastırdıkları yönelerin üzerine giderek ve o bastırılanları açığa çıkararak madolyonun iki yüzü olan siyonizm ve antisemitizmi açık kılabileceğimi düşünüyorum. Bunlar karşısında alabileceğimiz ve dahası alınması zorunlu olan pozisyonlarımızı ancak bu temelde belirginleştirebiliriz sanıyorum.

Ben bu tartışmanın, şahsen bu bağlamda, en önemli başlıklardan biri olduğunu, oluşan cephelerin kendi içindeki olası ayrışmaları ve karışıklıkları belirginleştirmek için derinleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Başka bir değişle herkes ne diyorsa dediği şeyi açmak, açarken yeniden bağlamlar ve bağlantılar üzerinde düşünmek için bir fırsat sözkonusu. Nasıl oluyorda her fırsatta siyonizm ve antisemitizm yapılabiliyor ve bu yapılan şey nasıl perdeleniyor bunu görmek için bir fırsat. Bu vesileyle de niyetlerimiz ve politik konumlanışlarımız arasındaki ilintilerin kaygısını gütmek gerektiğini açık kılabileceğizdir sanıyorum.

Çünkü sorun aslında sadece “antisemtizm” bahsinden, yani antisemitizmin “bir demokles kılıcı” olarak kullanılmasından ibaret de değil. Öte yandan, „siyonizm“ etiketinin de benzer şekilde bu tartışmalarda demoklesin kılıcı olarak başkalarının tepesinde sallandığını gözardı edemeyiz. Aksine, „siyonizm“ ya da „israil yandaşlığı“ diyerek işaret ettiğimiz alanda, hiç de öyle olmayan başka seslerin de bastırıldığını anlamak ve o seslere imkan tanımak zorunluluğu sözkonusudur. Eğer bu türden bir bastırmanın siyasal faydalarından nemalanmıyorsak ve nemanlanmak istemiyorsak.
„Siyonizm“ gibi tespitler , siyonist siyasetin de bilinçli bir şekilde beklediği gibi, açıktır ki sadece ölçüsüz bir „yahudi düşmalığı“na ortam sunmakta kalmıyor, beri yanda bu tespitleri yapanların kendi ikiyüzlülüklerini perdelemelerini de olanaklı hale getiriyor. Bu noktada örneğin Türkiye’de hem devlet hem de kitleler nezdinde koparılan „filistin fırtınası“nın insancıllık kılığına bürünmüş bir ikiyüzlülük biçimi olduğunu açık bir örnek olarak verebiliriz.

Siyonist vahşet ve bunun karşısında kendimizi konumlandırdığmız saflar, bu perdelemeyi anlamamızı engelleyen bir körlüğe sebep olamaz. Arap ülkelerinin ve halklarının perdelemelerini, kaydırmalarını, kendi gerçekliklerini örtbas ettirmelerini keza yine benzer şekilde gözmezden gelemeyiz.Tabi bu perdelemeleri anlamaya yönelmemiz, israil’in vahşet politikalarını anlamak ve karşısında konumlanmak konusunda tersinden bir kaydırmacanın gerekçesenede dönüştürülmemelidir. Hamas’ın niteliklerini gözden kaçırmamak bir şeydir, bu nitelikleri uygulanan vahşet politikasının gerekçesine dönüştürmek başka bir şey.

Politik sahne, bu açıdan bakılınca,hiç de göründüğü gibi, herkesin kendi anladığı şeyi doğrular durumda değildir; aksine bu antisemitizm ve siyonizm tartışması derinleştirildiğinde gördüğümüz üzere, kendi anlayışımızı da sürekli yeniden sorunsallaştırmak, ve bağlamsallıklara dikkat etmek durumundayız. “Liberal sinizm ve kuzu postunda kurt olmak” başlığında ortaya çıkan mesele/miz bir bakıma buydu.

Bu noktada son olarak, Savaş Karşıtlarının metniyle ilgili tartışmaya katılan Roni Margulies’in „Her Fırsatta Hamas Düşmanlığı“ yazısına değinerek konuyu toparlayayım. Kendisine gelen bildiriyi neden imzalamadığını açıklarken, Margulies önemli şeyler söylüyor. Savaş karşıtlarının metninde işaret ettiği iki nokta ve beraberinde sorduğu sorular metinde az çok neyin sorun olduğunu açıklar nitelikte. Aynı zamanda, „saf kann bir yahudi“ olduğu için israil’in filistin’e her saldırısında islamcıların kendisine gösterdiği ilginin kaynağındaki yanlış anlamayı açıklarken de çok önemli bir açıklık getiryor manzaraya. Özellikle „dindar müslümanlar“la onların muadili „siyonist yahudiler“in buluştuğu zihniyet, bir bakıma bu türden meselelrde neye dikkat edileceği kounsuna bir açıklık getiriyor. Margulies’in yaklaşımı yukarda belirttiğim tartışmaya yeni bir yön kazandırıyor kanımca. Sorduğu sorular ve sorularıyla birlikte getirdiği cevaplarıyla Margulies’in yazısı bence, bir demokles kılıcı olmalarının ötesinde, „siyonizm“ ve „antisemitizm“ sorununu gündeme alabileceğimiz yaklaşıma (biraz örtülü de olsa) açıklık getiriyor.

Margulies, ortada bir antisemtizm sorunu olduğunun farkında görünüyor ve bu sorunun ciddiyetini reddetmiyor. Enver Gülşen ve benzer şekilde düşünenlerse, açıklamalarında katıldığım noktalar olmakla birlikte, ortada ciddiye alınması gereken bir antisemitizm sorunu olduğunu yadsımaya çalışıyorlar. Antisemtizmin bir demokles kılıcı olarak kullanılmasına haklı karşı çıkışlarıyla da bu yadsımayı meşrulaştırmaya çalışıyorlar bir bakıma. Ben bunun tehlikeli ve sorunlu bir yaklaşım olduğunu belirteceğim, savaş karşıtlarının metnine karşı çıktığım gibi. Antisemitizmden sözettiğinden dolayı kendi dilinin ve politik konumlanışının ne türden sorunlara bulaştığını anlamamak bir „politik körlük“tür en iyi halde. Öte yandan, buna karşılık, bu dile ve konumlanışın sorunlarına bakıp „aslında ortada bir antisemitizm sorunu yoktur, bizdeki yahudi düşmalığı öyle ciddiye alınabilecek boyutlarda değildir“ demekte, en iyi halde bir körlük biçimidir. Değilse, bu yaklaşımın da başkalarını köreştirmeyi hedefleyen bir tarafta durduğu açık. Nitekim, antisemitizmi tam da bu süreçte ciddiye almayan ve dahası bunun ciddiyetini perdelemeye çalışan yaklaşım, özellikle müslüman cevrelerde görüleceği üzere bir ideolojik meşrulaştırmanın gerekçesine dönüştürülüyor. İslam dini bir ideoloji olarak siyonizm üzerinden yaygınlaştırılmaya ve kendi iç gerçekliğinin eleştirisinden arındırılamaya çalışıyor.

Şu haliyle bile yapılacak en basit şeyin bu iki körlük ya da körleştirme girişimene karşı kendimizi uyanık tutmamız olduğunu söyleyebiliriz. “Siyonizm” ve “antisemtizm” sorununu, politik sahnenin getirdiği hengamelere tamamen angaje olmadan ve fakat o sahnede yaşanan trajedilere de gözlerimizi kapamadan derinlemesine yürütmek durumundayız. Antisemitizmi atlayan ve gözardı eden bir siyonizm karşıtlığının, tersinden tam da siyonizmin zemini güçlendirdiğini anlamak durumundayız. Sadece İsrail’i, Filistin’i anlamak için değil elbette, daha temelde belkide olan bitenleri doğru değerlendirebilmek için öncelikle “bizi” , yani Türk-ve-müslüman-zihniyet-dünyasının yapısını, Ortadoğudaki ideolojik konumlanışların kendi geröekliklerini bu zemin üzerinden perdeleyen yapısını, bu yapıya içkin ayrımcılıkları ve yabancı düşmanlıklarını, mesela antisemtizmin boyutlarını, doğru düzgün anlayabilmek, bunlara karşı durabilmek için de her iki yönden eleştirel mesafelelerimizi derinleştirmek durumundayız.

Buna bağlı ve buradan olarak hem siyonizmin, hem de antisemtizmin gerçekten bağlı olduğu tarihsel ve politik meselelere doğru yol alabileceğizdir kanımca. Kovel’in belirttiğim yazısında değindiği gibi, „meselenin karşıt taraflarından iyi niyetli insanları bir araya getirecek bir moral güç“ gereklidir ve bunun yegane koşulu „ancak ırkçılığı aşmış bir toplum tahayyülünde yatar“. Buradan hareket edersek ve politik konumlanışlardaki olası sorunların sorumluluklarını üstlenmeye yönelebilirsek, sanıyorum, siyonizm ve antisemitizm bölünmesinin birbirinden ayırdığı daha geniş bir kesimin biraraya gelmesi ve İsrail/Filistin meselesinde ortak hareket edebilecek bazı öncülleri varederek  birbirini güclendiren eleştirel bir anlayış geliştirebilmesi mümkün hale gelebilecektir.

——————
*serbest yazarlar’a koydugum, “siyonizm-antisemitizm, her firsatta yeniden düsünmek…” baslikli yazinin yeniden elden gecirilmis halidir. bazi vurgulari belirginlestirerek bir de-ansiklopedia maddesi halinde düzenlemek istedim.

4 Yanıt to “antisemitizm-siyonizm bölünmesi”

  1. kacakkova Says:

    “antisemitizm yoktur ya da ciddiye alinacak boyutlarda degildir” diyen kesimlerin, savas karsitlarinin metnini sorgularken bir tasla bir cok kusu vurmayi hedefledigini kismen belirtmeye calistim yukarida….
    gülsen ve entelektüel islami kesimlerin bu yaklasimi devam eden yazilarda belirginlesiyor iyice….kuslardan bi tanesi antisemitizm elestirisini siyonizm basligiyla bastirmak ve bu vesileyle antisemitizm konusunda dikkat ceken sesleri bogmak oldugu anlasiliyor…..daha geri planda ise daha büyük bir hedef var, o da belirli bir ideolojiyi siyonizm karsitligi ve elestirisi üzerinden temellendirmek, derinlestirmek….böylece islamin bütün ideolojik (ve dolayisiyla toplumsal) önkabulleri, parametreleri teyit edilmis olunuyor…..
    derin düsüncedeki cogu yazarlarda belirgin bir yönelim var bu noktada, bastirma ve yüceltim mekanizmalarini kimi zaman incelikle kimi zaman kabasaba bir sekilde sürdürüyorlar…..
    gülsen’in dile dikkat etmeye calistigini görüyorum bir cok yerde, ancak yazilarinin bütününde belirttigim ideolojik mistifikasyonlari derinlestirme ugrasini da ihmal etmedigi belli oluyor…..
    ahlaki bir direnis dilinin insasi” baslikli yazisi, bu girisimin bir örnegi olarak ortaya çıkmış görünüyor…ahlaki direnis dilinin islamla, inancin allah inanciyla ve takvayla, direnisin dua ile iliskilendirilme bicimi, gündeme getirilen siyonizm elestirisinin istismar edildigi noktalarini gösteriyor…..mesele burada yaklasimin antisemitik olmasi ya da bu zeminde antisemitizme imkan sunulmasi degil, daha derinde ve ötesinde, cok daha bütünlüklü bir niyetin “direnis” vesilesiyle temelendirililmeye kalkisiliyor olmasi…..
    ahlaki direnis dilinin insasi önemli bir konu, ancak ahlakiligin indirgenme bicimi kabul edilir olmayan bir girisim olarak beliriyor…..bu türden bir yaklasim direnisle ahlakilik arasindaki bagi vurgulamak kaygisi güdüyor olabilir, ancak girisimin kendisi bu haliyle etik-disi ve hatta tolga’nin dedigi anlamda anti-etik olmaktan baska bir anlama gelmiyor…..

  2. alidenizo Says:

    hani ofis hayatında çok hırslı ve iddialı tipler sevilmez ya.iki kişi bir araya gelse hemen dedikoduları yapılır. bu tiplerin.görünüşte veya gizlide genelde insanlar onlara karşıdırlar.
    işte yahudiler de çok hırslı ve hırsları kadar da çalışkan ve gayretli insanlar olmalarından dolayı özellikle de bir şekilde onlarla muhatap olan insanlar yahudileri sevmiyorlar ve bu antipati toptan nefrete kadar uzanabiliyor.
    Hitlerin antisemitist metinlerini incelemiştim.’almanlar yahudilerin kölesi oldu’ anlamına gelebilecek bir temel ideoloji üzerine bina etmişler yahudi aleyhtarlıklarını.
    Kısaca sorun yahudilerin ‘hırslı’ , ‘gayretli’ ve sonuç olarak da ‘başarılı’ insanlar olmaları.

  3. outlaw Says:

    alidenizo,

    yahudilerin hirsli, gayretli ve basarili olduklari da antisemitist bir klisedir; bu kliseye hitler’de raslamamiz da – kliseyi dogrulamadigi gibi – tesadüfi de degildir. zira klasik antisemitist argümentasyon zincirinde yahudilere karsi “bir sey” yapmanin zorunluluguna isaret eder. antisemitistlerin sirtini yasladigi bu klise, belirli bir amaca hizmet etmek icin yaratilmistir, tersine cevrilip kullanma cabasini dahi tehlikeli görüyorum. (filosemitist argümanlarin antisemitizmle ayni düzlemi paylasmalarina en iyi örnek herhalde sartre’in “yahudi sorunu”dur.)

    yok, bütün bunlar ikna etmez diyorsan(iz), bir yahudi arkadasim var, cok tembel diyerek kapatiyorum…

  4. Bulent Murtezaoglu Says:

    Sartre’a gitmeye luzum olmayabilir. Herhangi bir ‘irk’ ozelligi iddiasinda veya genlerle tasindigi ima edilen mazlum olma halinde ayni sakatlik var, ve ornegini bulmak kolay:

    Yahudi dehasının insanlığa armağan ettiği onca isme hayranlık duyan, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadıkları acılara içi sızlayan birçok insan bugün İsrail ordusunun Gazze’de yaptıklarına, İsrail’in “ırkçı” politikacılarının her türlü barış girişimini reddeden sertlik yanlısı politikalarına öfke duyuyor.

    Ahmet Altan bu, suradan: http://taraf.com.tr/ahmet-altan/makale-zavalli-israil.htm

    Anti-semit denmesi korkusu cok sakat zeminlerde dansozluk edilmesine yol aciyor. Benim gorebildigim kadariyla, muhtemel bir belayi defetmek icin pekala da ayni irk/gen zeminine ziplanmis iste. ‘Yahudi kurnazligi’ dense tuyleri diken diken olacak insanlar da, ‘Yahudi dehasi’ denince ‘hah tamam, anti-semit degil’ diyorlar herhalde. Burda anti/filo neyse ‘semit’den ziyade, insanlar ne acayip hallerde, nasil baskilar hissedip ne kolaylikta nasil bukulup neler diyorlar diye bakmak daha dogru olabilir. Yani bu ozelin disinda disinda genis/genel bir omurga kiran ve beyni sulandiran hal olabilir, bu ozelde olan ise onun belli sartlar altindaki tezahurudur belki. (Ha belki de eseklik bendedir, yanmois goruyorsumdur, oyleyse o daha iyi olur.)

Yorum bırakın