modernizm versus postmodernizm

Modernizm, genel ve toplumsal düzeyde alınacak olursa, “aydınlanma ilkeleri”ni temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, tanrısal akla karşı insan aklını, teolojiye karşı bilimi ön plana çıkaran daha doğru bir deyişle merkeze koyan bir düşünce sistemidir. Kant’ın ifadesiyle Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanması anlamında ergenliğidir. Aklın kullanımı bilimle ve bilimsel metodolojiyle bir anlamda kesinlik kazanır. Modernizm, kabaca bu bağlamda aydınlanma düşüncesini temel alan bir toplumsal proje olarak ortaya çıkar.Aklın merkeziliğinin yanı sıra ilk elden göze çarpacak kavramlardan bir diğeri de İlerleme kavramı olacaktır. İlerleme fikri, bu düşüncenin ve toplumsal projenin temel ilkelerindendir. Buna göre, tarih ve düşünce, daha geri olandan daha ileri olana doğru düz bir çizgide lineer olarak ilerlemektedir.

Nihayetinde aklın yolu birdir denilir ve bu yol da aydınlanmanın yolu olarak belirlenir. Tüm bunlardan açık olsa gerek, söz konusu kavramlar ve ilkeler onları bir araya getiren düşünüş biçimi ve yöntemsel yaklaşım bir tür epistemolojik sisteme bağlıdır. Foucault’nun episteme kavramlaştırması  ideolojik boyutu da içerecek şekilde sanıyorum bu sistemi ifadelendirmek için daha doğru bir tercih olacaktır. Nesnel, evrensel ve nihai anlamda genel geçer bilginin akıl ve deney yoluyla edinilebilir olduğuna yönelik bir tür episteme‘dir söz konusu olan. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü, ileri olanla geri olanı, aydınlıkla karanlığı, normal olan sapkın olanı normatif olarak kodlayan bir yapı olarak işlev görür bu epistemik sistem. Bütün bu kavram ve ilkeler açık ki, modern düşüncenin kuramsal anlamda sabitlikleridir. Aydınlanmacılık dediğimiz şey de bu sabitlikler üzerinden aydınlanmanın evrensel bir tarih ideası olarak formüle edilmesi anlamında aydınlanmanın ideolojik biçimidir. Aydınlanmacılık bu durumda kabaca, her türden modern toplumsal öğretiye dayanak olacak olan bir epistemolojik ve tarihsel bilinç zemini olarak tariflenebilir.

Kilisenin ve feodalizmin bin yıllık egemenliğine son veren burjuvazi ‘eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ ilkeleri ile tarih sahnesine çıkmıştı. Burjuvazi gerçekten bu ilkeleri gerçekleştireceğini düşünmüştü. Bilim, teknik ve sanat alanındaki ilerlemelerle insanlığın devamlı ileri gideceği ve özgür olacağı düşünülüyordu. “Kendinin farkındalığı” ya da Hegelci anlamda öz-bilinç olarak özne’nin, bu ilerleme ve özgürleşmede tarihsel bilginin ve tarih yasalarının bilgisinin sahibi olarak yer alacağı da sabit bir veriydi. Modernizme ilk eleştirileri getiren Romantiklerden, yine aynı teorik zeminde modernizmin hedeflerine ulaşmaktaki başarısızlığının teorik eleştirisini oldukça derinlikli yapan Marksizme kadar her öğreti ya da felsefe dahil olmak üzere, sonradan postmodern felsefenin yoğun saldırılarına hedef olacak olan bu türden konumlara bağlıdır ve hedeflere sahiptir.

İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım, “Batı dünyası”nın ahlaki değerlerini altüst eden bir yıkım olarak gerçekleşir. Bu moral yıkım aynı zamanda bir kaç yüzyıldır süren aydınlanma sürecinin epistemolojik yapısına yönelik olarak da yıkıcı bir süreçtir. Akla yönelik sorgulamalar, bilimin statüsüne yönelik kuşkucu yaklaşımlar, ilerleme gibi aydınlanmacı kavramların geçerliliğine yönelik itirazlar ve bir anlamda modernliğe yönelik huyursuzluklar böylece bellirginleşmeye başlar. Yirminci yüzılın başlangıcı, bir anlamda Ekim Devrimi’nin de etkisiyle coşkuyla açılmış, hem devrimin başarısızlığı hem de Nazizim gibi insani felaketlerin engellenememiş oluşunun sonuçları nedeniyle hayal kırıklığıyla kapanmıştır.

Postmodernizm bir anlamda bir ruh hali olarak belkide bu hayal kırıklığının adıdır. Ya da başka bir açıdan, bu hayal kırıklığının ideolojik olarak burjuva toplumunun kendisini koruma adına geliştirdiği bir ruhsal sömürülme biçimidir söz konusu olan. Hayal kırıklığıyla karşılaşan bilincin kendi içine yöneldiğini, hem bir içe kapanma ve gerçeklerden kaçma eğilimi olarak hem de bir hesaplaşma ve gerçeklikle yüzleşme olarak çelişki eğilimleri içinde barındırdığını biliyoruz. Postmodern durum olarak adlandırılan spekülatif duruma bu cift yönlü mekanizmayi dikkate alarak yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum. Yirminci yüzyılın ilk yarısından itibaren göze çarpacak şekilde teorik ve politik arayışların, tartışmaların bu tarihsel yıkımlara ve felaketlere sebep olan düşünsel temellerle hesaplaşmaya yönelmiş olmaları ve bunun “postmodern” başlığında bir kuramsal-politik çizgi olarak sürdürülmesinin altını çizmekte fayda var.

Bunun önemi anlamak için, Postmodern başlığını bir bütün olarak ya da ideolojik bir savunu zemininde üstlenmek zorunlu ya da gerekli değildir. Friedrich jameson’un dediği gibi, postmodernizm bu felsefi hesaplaşmanın ve arayışı barındırmanın yanı sıra aynı zamanda ve daha çok ideolojik biçimi açısından, “geç kapitalizmin kültürel mantığı”dır. Modern düşüncenin kendisini temellendirdigi ilke ve argümanlara yönelik kökensel itirazlar bu yoldan kuramsal bir yönelim halinde ortaya çıkmaktadır. Ancak elbette biliniyor ki, modernizmin ve modernitenin icerden eleştirisi postmodernizmden cok daha önce, bizzat modernizmin kuruluş ve gelişme evrelerin de dahi görülen bir şeydir.

Bu sorgulamalar postmodern konumlardaki gibi olmasa da önemli ölcüde modernizmi icerden zorlayan ve sınırlarına vardıran yönelimlerdir. Her şeyden önce iki tür aydınlanma ve modernite eğilimi olduğunu, burjuva ya da kapitalist modernleşmenin ikinci tür eğilimler tarafından başından itibaren sorgulandığını ve saldırılara maruz bırakıldığını teslim etmek gerekiyor bu noktada. Modernitenin bu verili haliyle hedeflerine ulaşamadığı ve ulaşılamayacağı eleştirisi bizzat modernliğin kendi egemenliği sürecinde ortaya çıkar. Bu açıdan özellikle Marx, Nietzsche ve  Freud gibi isimler tarafından ortaya konulan düşüncelere ve problematiklere bakmak gerekir.

mahşerin üç atlısı: marx, freud, nietzsche

Marx, aydınlanmanın olumlu yanlarına (bilimin gelişmesi, inanç yerine bilgi, usa güven vb.) sahip çıkarken, aydınlanmanın sınırlarını ortaya koydu: ‘Özel mülkiyet; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ ilkeleri ile zıtlık içindedir. Bunu sinif temelli bir kuramla aciklamakta zorluk cekmedi. Burjuvazi yapabilecegi devrimci rolü yerine getirdikten sonra gericilesmistir ve görev artik prolteryanindir. Hümanizmi ve özgürlüğü getirecek sistem sosyalizmdir. Tarihin öznesi, işçi sınıfıdır ve gercek anlamda Aydınlma projesini gerçekleştirecek olan da bu öznedir. Tarih sahnesine proletarya insan kiliginda cikmis olan özne’dir. Çünkü, aydınlanma düşüncesinin kurucusu burjuva sınıfı ve dolayısıyla burjuva toplumu belli bir anda aydınlanmacı ideallerle çelişkiye düşmektedir. Marx bu çelişkinin maddi olarak toplumsal ekonomik ve ve siyasal yapısını göstermeye çalışmıştır yapıtlarında. Ancak Marx tüm bu köktenci eleştirilerinde yine de aydınlanmacı ilkelere (akıl, nesnellik,ilerleme, özgürlük vb.) bağlı kalır.Eleştirel çalışmasının bütünlügü, bir anlamda ve bir bakima onun kendi hedeflerinden ve niyetlerinden de bağımsız olarak aydınlanmanın sınırlarını göstermeye yönelik elestirel bir derinlik iceriyorsa da, bu sinirlarin ötesine gecme konusunda herhangi bir aciklik icermez. Tuzak bir yazar olarak Marks celiskileriyla birlikte modernite mahserinin ilk atlisidir.

Hem sol hem de sağda taraftar bulan Nietzsche ise, ‘Der Fortschritt ist bloss eine moderne Idee, das heisst eine falsche Idee.’ (İlerleme yalnızca modern bir düşüncedir, fakat yanlış bir düşünce.) diyerek modernleşmenin temel ilkelerine karşı çıkmıştır. Nietzsche ilerleme, özgürlük ve hakikat kavramlari gibi temel aydınlanmacı kavramları sorunsallaştırmış ve çogu yerde yadsımıştır. O zamana kadar entelektüel çevrelerde geniş kabul gören dünya görüşü ve anlayış (modern düşünce) geçerliliğini kaybetmeye başlamıştır. Daha iyi ve daha güzel bir dünyaya dair özlem ve hayaller artık sona ermişti. Bu özlem ve hayallerin kendilerinin sona ermesinden daha ziyade asıl olarak bunlara kaynaklık eden fikirlerin ve onların teorik dayanaklarının geçerliliklerinin sorgulanması ve yadsınması sözkonusu olmuştur.

Modern düşüncenin sınırlarına varılmasında bir başka kaynak da Sigmund Freud olarak belirtilebilir. Psikanaliz kuramı ve özellikle de bilinçdışının keşfi aydınlanmacı ilkelerin temelindeki kavramları başka bir yönde sorunlu hale getirmiştir. Özne, öznellik, gerçeklik, benlik, bilgi, biliş vb. türde kavramlar, aklın niteligine ilişkin tartışmalar Freud’la birlikte ve Freud’dan sonra yeni bir yön kazanmıştır ve pek çok değişikliğin öncüsü olmuştur.Uygarlığın Huzursuzlukları ‘nda Freud, mevcut toplumsal sistemin ve onun dayandığı uygarlık modelinin, kültürün yapısına ilişkin açıklamalarda bulunur. Uygarlik gerceginin derin yapisina ayna tutar.

modernizm eleştirisi

İşte, postmodernizm terimi maddi-toplumsal kaynaklarının ötesinde bu düşünsel gelişmelerin belli bir birikiminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda bir önceki dönemden kopuş anlamında modernizm sonrasını, ötesini belirtmektedir. Modernizmin içinde oluşmakta ancak modernizmin dayandığı öncülleri ve bunlar üzerinde geliştirdigi temel ilkeleri yadsımaktadır.

2. Dünya Savaşı ertesinde sanat, edebiyat ve bilimsellik alanındaki inançların ve iyimserliğin kaybolmasını ifade eden bir düşünce biçimi olarak da tanımlanabilir. Postmodernizm , modernizmin kaybolmuş düşlerinin yerine yeni bir Ütopya koymak amacında değildi. Yeni bir lisan, yeni kavramlar getirerek modernist vizyonun gözden kaçırdığı açıları ve ufukları fark etmemizi amaçlamaktaydı. Bu yeni dil dinamik bir oyuna benzetilebilir, anlamlar sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Postmodernizmi anlamak demek aslında bu yeni dili okuyabilmek ve anlayabilmek demektir.

Postmodernizm öncelikle dünyaya olagelen değişimlere yanıt olarak ortaya çıkmıştır, kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş açısı veya yaşam tarzını ifade eder.

Postmodern düşünürlerin yazılarında daha çok iki önemli epistemolojik duruşu göz önünde bulundurduklarını görürüz. Bunlar çoğunlukla dilin felsefesinde ve anlam teorisinde takınılan pragmatik tavırlardır. Postmodernizm, bilime ve bilgiye yaklaşımın radikal bir eleştirisi ya da başka deyişle epistemolojinin sorgulanması olmuştur. Postmodern eleştiri ve sorgulamaların düğüm noktasını asıl bu olgu oluşturmaktadır.

Modernistler topluma ait bilgiyi ve dili insanların bir araya toplanması olarak düşünürken postmodern düşüncede dilin ve topluluğun rolü arasında vazgeçilmez bir ilişki öne sürülür.

Toplumun yapısal elementlerle düzenlendiğine inananlar postmodernistlerin bir düzen ihtiyacı içerisinde olmamalarından yakınırlar. Her ne kadar postmodernistler düzeni tümüyle reddetmeseler de düzenin soyut ifadelendirilmeleri postmodernizmin içerisinde ciddi biçimde sorgulanır. Toplum onlara göre dil oyunlarının esnek ağlarıyla örülüdür. Sonuçta postmodernist düşüncede insanlar farklı idealleri taşıdıkça uzlaşma (konsensus) temeline oturtulmaya çalışılmaz.

Postmodernistlere göre gerçeklik yorumdan ayrılan bir şey değildir. Varolan bilginin tümü ancak insanlığın varlığı aracılığıyla anlaşılır. Düşünce ve gerçek birbirine karışmıştır; düşünceyi kısıtlayan, onu tıkayan ayrıca otonom bir gerçeklik yoktur. Düşünce gerçekligi kendi düşünselliğinin ötesinde düşünemez/bilemez. Bu düşünce son olarak Derrida tarafından, “Metnin dışarısı yoktur” şeklinde dile getirilmiştir.

31 Yanıt to “modernizm versus postmodernizm”

  1. orhan ilbay Says:

    cok güzel bir makale iki kere okudum cok başarılı buldum ve arkadaşlara söyledim onlarda cok başarılı buldu cok teşekurler böyle yazılara gercekten ihtiyacımız var toplum olarak…

  2. hasan bilir Says:

    şu yazdığınız yazının hiç bir özü ve faydası yoktur.saçma ve gereksiz yazılarla boş işlerle uğraşıp topluma ve insanlığa zerre kadar faydasını dokunmayacağını bildiğiniz halde kendinizi öyle güzel kandırıyorsunuzki adate göl içinde çamur gibisiniz .sizlere acıyorum ve nefret ediyorum çünkü toplumda bunları yazarak üst bir seviyede oturup zavallı halkı eleştiriyorsunuz bilinki asıl zavallı sizsiniz çünkü öyle bir yalana inanmışsınızki en büyük başarı budur .yazık şu yazı nedir ne olacak ne ifade ediyor.zerre kadar değeri yok şunların saçma sapan postmoderzimmiş shakespeare ne kadar saçmaysa buda aynen öyle

  3. kacakkova Says:

    hasan sevdim seni…..”göl icinde camur gibisiniz” betimlemen yeter sirf….”sizlere aciyorum ve nefret ediyorum”daki yesilcam tadida gerci az buz degil…..bi tek, son dakkada sekspir’i ne diye araya sokusturmussun onu anlamadim ama olsun….sekspir’dan postmodernizme uzanan yol uzun degil, elbette….gözümsün…

  4. Ömer Says:

    şekspır iyidir.
    kral adamdır yani..

  5. hasan bilir Says:

    ben demek istiyorumki benim düşüncem gibi düşünen milyon tane insan koyabilirim önünüze gerçekten kimse için birşey ifade etmediğinin farkında değilmisiniz bilemiyorum ama biraz gerçekçi olun artık.daha düzgün bir tavır ile yazmak isterdim ama ne sabırım ne kaldı ne taakatim milyarca sayfa kağıt harcatan bir o kadar bu işten para kazanan sonrada görünmez kalkan duvarlar inşa eden birde üstüne garip inançlara olmayan kavramlara ,hiç bir tat vermeyen eserlere inanan insanlar sözüm size bilinki zerre kadar değer ifade etmiyorsunuz .orjinalinde shakespare hiç bir eserini kendi yazmadığı gibi eserlerindeki dil ve betimleme çok çok vasattır ve ayrıca eserleri anlamsız olduğu gibi ders çıkartılcak bir nokta yoktur üstelik sadace şanslı bir adamdır.keşke elimden gelsede bir elekten geçirip edebiyat ve felsefede işlediğiniz kavramların yüzde 90 nını çöpe atıp yoketsem.freud nekadar saçma ise postmoderzimde öyledir.edebiyat dediğiniz bir saçmalıktır

  6. madafaka Says:

    havada bir sürü gaz var tabii. oksijeni ayırt et, içine çek falan zor iş.

  7. mehmet Says:

    Zavallı halkı niçün eleştiriyorsun dostum sen hı! Bak Hasan”a! Freud, Şekspir ve postmodernlik bunları üçü de saçma diyor. Bunların üçü de saçmaysa sen halkı ne diye eleştiriyosun bakayım?!.. Hasan’dan daha mı iyi bileceksin.. Aferim Hasan.

  8. zihni Says:

    Hasan “saçma” diyor. “saçma” küçük ayrıntı demek. oysa önemli geçekler ayrıntıda gizli olabilir. Bir konuyu inciğine cinciğine kadar ayırarak onu tanıma (anlama) işine felsefe diyorlar. felsefe de saçma ise, geriye tek “doğru” kalıyor, o da vahiy. Vahiyler saçma olmaz tabi, bütündür.
    Nar yediniz mi hiç? mutlaka yemişsinizdir. nar tüm yutulur mu? ona da hayır diyeceğiz. Nar tanelerini saçmalarına niçin ayırma gereği duyarız? elbette çürüğü olabilir, kabuğu karışabilir. Ben de saçmaladım değil mi şimdi? evet saçmaladım, yani, felsefeledim.

  9. togliatti Says:

    Abi ne diye ciddiye aliyorsunuz boyle seyleri… Benim yerim olsaydi burasi, gozumu kirpmadan silerdim boyle yorumlari. (Postdemokrat degilim evet. O da neyse 🙂 )

    Yani alay edilecek insan bile bu alaya degmeli di mi ama?

    Ne felsefesi ayrica? Catir catir tartisan, kendi paralayip duran, kisiyi degil sorunu one alip tartisan bir suru yabanci dilde blog var. Birakin Hasan gibileri, “entel” takilanlardan bile, “hooo burasi blog, ne teoriye girisiyorsun, uzun uzun yaziyorsun” diye konusacak vatandaslar var aramizda. Teori onlar icin ancak abilerinden, babalarindan ogrenilecek birsey cunku… Buna ne demeli?

    Kissadan hisse: Igneyi Hasan’a batirmaya hic gerek yok ama cuvaldizi en yumusak yerimize batirsak yeridir.

  10. hasan bilir Says:

    valla arkadaşım nedemek istediğin net değil ama benim ile aday eden varsa kendiyle alay etmiştir zerre kadar umurumda ve değer vermediğim bir düşünce yapısını savunan insanların zaten yaptığı yorumlarında benim için zerre kadar değeri yoktur ister profesör olsun ister shakesper isterse vekil .benim görüşüm evrenselki adamlar dadaizm diye bir akım çıkarmışlar.benim yaşadığım işleri aldığım eğitimi ve diğerlerini bilemezziniz söylemeyede luzum duymam .çatır çatır da kendimi paralamam uzun uzun yazanlarada konuşurum kısa yazanlarada bundanda çekincem yoktur .çünkü o kadar çok gereksiz kitap ,tanım, akım ,insan ,teori ve bilgi varki güneş öttüğü için kendilerini horoz sanan okadar çok arkadaş varki aramızda aklım hayalim almıyor nasıl insan varlığı bunlara kendini inandırabiliyor..nedir postmoderzim .yani okullarda veriliyor eğitimi sınav yapılıyor.yani bu akım olmasa ne olcaktı sanki nedir bu yani eminim milyon tane şey koyarsınız savunursunuz.ama işte ilginç olanda bu çünkü bu tanım olsun veya olmasın bunu tanım yapmanın manasızlığını aynı bedeni taşıdığım insanoğlunun beğnine giripde değiştirecek ilahi bir güce sahip değilim .ama keşke bir güç bu insanları anlama niteliğine beni eriştirsede anlayabilsem o zaman belki nefretim ve garipsemem biraz olsun azalırda bende böyle saçma yazılar yazan kişi ve bunlara saygı duyan okuyuculara nefret duymam .waiting for godo .godoyu beklemek ….okuyun bakalım okuyun gözü olan okuyor ağzı olan konuşuyor

  11. hasan bilir Says:

    sen narı konuşurken ben insanlar nar yer sende saatlerce onu konuşup nasıl soyalım nasıl yiyelim derken biri onu yetiştiriyor biri yiyor.sanada bi masa veriyolar diyorlarki yaz bişeyler para kazan .alıyor sonra birileri nar nasıl yenir geçmişte nar olmak postnarcılık narın felsefesi .hangi birinize laf anlatayımki kimse duymak istemeyen insan kadar sağır olamaz .sizin değer verdiğiniz herşey gereksizdir gerekli olan gerçekçilik ve mantıktır.saçmanın ayrıntı olduğunu kimse bilmek zorunda değil saçma gereksiz olarak algılanır ve algıyla yaşıyorsan boş ayrıntılara yervermezzin.eve edebiyat dediğiniz bir saçmalıktır.

  12. hasan bilir Says:

    faydası olan didactic yani öğretici olan insanlığa geçmişe bir anı bırakan veya ders veren kişi ve bu doğrultuda kitaplar olabilir bunların bir nebze olsun belki bir faydası olması ihtimali var edebiyat eseri olması açısından .ama sizki waiting for godot .to the lighthouse miteloji shakespeare dubliners yok realizm postmoderzm yok absürt akım yok freud odepus komplexi bunları seven bir insanlık .valla çok zor gerçekten zor biz değilmiydik kiliselerden sevap satın alan efendim siyah beyaz diye ayrım yapan sonra biz değilmiyiz milyon tane sorunu varken ülkemin kurtlar vadisine daha izlemeden çamur atan yok efendim verilen oylardan kendi halimizi belirleyen biz değilmiyiz insanoğlu olarak bunları yapan..evet sizde insanoğlunun bir parçası olarak bilinki bu adamlara değer verdiniz tıpkı demin anlattığım örnekler ve insanlar gibi sizde nekadar saçma bir işe hizmet ettiğinizi ve inandığınızı anlayamıyorsunuz işte acı olan noktada budur başka bir şey değil.

  13. kacakkova Says:

    dilde papuc gibi masallah…..
    yav asan, sen dogustan postmodersin haberin yok….

  14. zihni Says:

    “yav asan, sen dogustan postmodersin haberin yok….”

    “asan” kelimesini görünce bir de “kesen” bekledim, “kaçakkova’ya allah söyletmiş” diyecektim, meğerse Hasan’ın “H”sini unutmuş aceleyle,
    beklediğim “asan-kesen” boşa gitti:)

    Hasan Bey, “biri nar yerken birileri bakıyorsa”, bu konuda birşeyler demek gerekir…
    birşeyler diyenlerin deyişlerine de, deyişlerindeki “dürtünün” ve “deyişe yön ve yan veren meşruluğuna da birşeyler demek gerek artık…..
    eskiyen çorapları atıyoruz.

  15. hasan bilir Says:

    sizede bu yakışır dili papuç gibi diyin geçin aferim sizlerin eğitim seviyesini gördük alın edebiyat felsefe sizlerin olsun ayrıca ismim ne ise hiç umurumda değil boş boş konuşup durdunuz işte sizin savunma mekanızmanız bukadar ne haliniz varsa görün ben lafımı koyar basar giderim adam olana lafım geçer

  16. hasan bilir Says:

    kelime oyunları ile saçma sapan bir yanıt anca bukadar yapılabilir normalde o saçma sapan felsefik duruşunu alırım katlar dürtülerine yapıştırır çorap gibi atarım tartışma bile adam olanla yapılır birdaha buraya yazmam dediğinizde bir saçlalıktır tıpkı siz ve sizlerin yazdığı saçma sapan şeyler gibidir.
    ben postmodern falan değilim ben yaşarım narı keser yerim ve ölürüm siz ise boş boş saatlerce konuşursunuz yaptığım hiç birşeye saçma isimler tanım gerekiyorsa mantıklı şeyler koyarım .buda son yazım olsun gereksizler sohbetler karanlığa küfür etmeye benziyor bari bir ışık bir yakalım dedik ama olmadı

  17. zihni Says:

    “tartışma bile adam olanla yapılır”
    ilk kez hakısın diyeceğim sana Hasan Bey,

    Bir daha gelmem davosa sen gelirsen eğer:)

    Yalnız son olarak şu “nar yeme” konusunu aydınlatacak bir öykü bırakayım da ayrılayım davostan. Daha sonra istersen gizli görüşebiliriz şu konya ovasındaki projemizi.

    öyküyü erteliyorum, (çıkmam gerekiyor) daha sorna inşallah:)

  18. Tansel Says:

    “ben postmodern falan değilim ben yaşarım narı keser yerim ve ölürüm.”

    işte tam da bu yüzden postmodernsin kardeş:) ben postmodern falan diilim diyip daha cümle bitmeden tipik bi postmodern laf:D

    iyi nar yemeler güzel kardeşim:)

  19. zihni Says:

    yarım bıraktığım öyküye dönüyorum:
    konu: “ben yaşarım narı keser yerim ve ölürüm.” idi

    alanya kalesine doğru çıkıyoruz, kalenin tam tepesindekie tarihi yapıları görme kararı almıştık. Yolun kenarına köylü kadın tezgahını kurmuş, gözleme yapıyordu. Yanından geçerken “nereye gittiğimizi” sordu. Kaledeki tarihi yapıları görmeye.. dedik.
    “Hayatınızda hiç taş görmediniz mi, onu görmek için giriş parası vereceğinize, şuradan bir gözleme alın da karnınız doysun” dedi.
    gözlemeci kadının felsefesine hayran kaldım orada.

  20. madafaka Says:

    güzel oldu aslında. yazı iyiymiş, okumamıştım da affedersin. eline sağlık kaçak abi.

  21. hırpani Says:

    3-5 uçak,birkaç çamaşır makinası,bir ütü ve bolca katliam silahı üretmiş bir medeniyetin üretimleri olan modernizm ve belki daha puslusu olan postmodernizm Batının ‘sevgisiz’,’saygısız’,’nefret kokulu’,’kan deryalı’ irin çukurlarının diğer adları.
    Sonuca bakın arkadaşlar.Modernizmiyle veya postmodernizmiyle insanlığa ne katabilmiştir bu yawşak medeniyet ona bakmalı.
    1. ve 2. dünya savaşlarında ölen insanların toplamı belki dolaylı olarak 100 milyonu buldu.Birbirlerine dahi merhametsiz insanlar bunlar.
    Batıdan illa bişiyler alınacaksa teknoloji vs alınsın yoksa bu köpeklerle mücadele edemezsiniz ama duygu ve fikir adına ne alırsanız alın sadece egoizm,nefret ve güvensizlik verecektir gittiği yere.
    modernizmleri de postmodernizmleri de başlarını yesin …

  22. CH€ Says:

    ya arkadaşalr siz ordan burdan eleştiriosunuz ama öze gelin az. bir arkadaş yazarın kendini toplumdan soyutlayıp insanları eleştirdiğni veya aşağladığnı düşünüo. peki aydın kesimin olmadığnı düşün.aydın kesim kendini halktan soyutlamaz sadece halkı anlamak için yukardan bakar halkın içinden halkı anlayamazç halkla yaşar içer büyür ama yazmak için kuşbakışını izlemeli.geneli görmeli.evrenselliği yakalamalı. bugün postmoderniz die bir olgu var ortada sizin tartıştığnız ve üzerinde durduğnuz noktaya bakın.ve zaten parça üzerinde tıkılıp kaldığmız için bu durumdayız…tşk

  23. stargazer Says:

    Hasan Bilir beyin hiç bir şey bilmediği yukarıdaki yorumlarından net olarak anlaşılabilmektedir. Kaldı ki insanlığın yüzyıllarcaki birikiminin yerine koyabilecek bir şeyi de yok.
    Dadaizm filan bir iki duyduğunu burada telaffuz etmeye çalışmış ki bu durum daha da acınası bir haldir. Bütünün parçalarından birini öncesiz ve sonrasız alıp, beslendiği akımları yahut karşıtlığını bilip bilmeden buradan ahkam kesmeye çalışmak Sheakesperare ile modernizmin aynı potada eritilmesi cehaletine kadar varmıştır. Satırlarca kendinizi parçalamanıza gerek yok, bir iki cümleden eğitim ve birikiminiz anlaşılmaktadır zaten.

    Bunun dışında bloğa özellikle teşekkürler. Kafamı kurcalıyan önemli bir konuya Marksist ideolojinin burjuva akımında makul gördüğü noktaları net olarak bulabildim. Bir diğer kafamdaki soru marksist estetiğin modernizm den beslenme kaynaklarının bulunup bulunmadığı -ki bu duruma da sanırım biraz kafa patlatmam gerekecek- Saygılarımla…

  24. Merve Süm Says:

    İki saat içinde ödev yetiştirmem gerekiyor, buradan alıntı yapamayacağım belki ama birden anlayıverdim, rahatladım. Oh! Yorumlarla kaybedecek vaktim yoktu fekat kendime mukayet olamadım, okudum iyice gevşedim. Halbüse geceyi uykusuz geçirdim. Hasan Bilir kardeşimiz de çok fazla uyarıcıya ve terime maruz kalmış, sıkıntısı bana geçti. Ama onun aslında Nihat Doğan olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.

    Modernizmle postmodernizmin gayet net ve olabildiğince kısa bir biçimde ayrımının yapıldığı, bilinen ve anlaşılır örneklerle açıklandığı şu güzelim yazı, “tü kaka batı” yaranıza nasıl da basıvirmiş, ben bilemedim. Çok teşekkürler, buralara sık sık uğrayacağım galiba.

  25. Remziye Says:

    Hasan Bilir siz hayata edebi açıdan bakmıyor olabilirsiniz ama edebiyata saçmalık diyerek bu açıdan bakanları o saçmalığın içine koyamazsınız.Otlarda toprakta yetişir çiçekler de,çiçekler gibi var olmak dururken,ot gibi varlık neden?

  26. aras Says:

    çok konuşan hassssan gundisi, edebiyat boş şey dediğini duymamış olayım,seni dikkate alıp dalgada geçmişler bişeyler de anlatmaya çalışmışlar yazık akıtılan zamana sen git köyüne yahu ne işin var modern bir ortamda internet senin neyine, gelişmişlik neyine aklı mantığı olan insan yazılan düşüncelere saygı duyar eleştirir ama yok saymaz, senin bu yaptığın gundi şovmenliği. Aras UZUN

  27. Burak Kartal Says:

    Hasan sen neyi savunuyorsun? Modernizm ile anlatılan şey kısaca şuna benziyor ki bizde bu anlayış olmasına rağmen gelişmiş kapitalist toplumlarda olmayan ; Su akar yatağını bulur umudu.
    Bizde bu anlayış böyleyken diğerlerin de yararlı olacaksa suyun yatağının değiştirilmesi.

    Arada ki en büyük fark budur. Biraz daha detaylandıralım;
    Modernizm dünyanın merkezine insanı ve aklı yerleştiren bir anlayıştır. Böylece insanlığa dair herşey standartlaştırılma çabası içinde sunulmuştur. Bilimin yani kanıtlanabilir olan şeylerin dışında ki bilgi, duygu, sezgi vb. geçerli değildir ve bu bütün insanlık için geçerli olmak zorundadır bakınz: küreselleşme.
    Aksine post modernizm ise bütün bu anlayışı tersler kabul etmez ve eleştirir. işin özü budur. daha çok örnekleyecek olursak max weber dünyanın büyüsünün bozulmasını dile getirirken karl marx yabancılaşma olarak nitelendirmiştir bu durumu. Nietzche ise bu aydınlanma ve modernizm anlayışı ile gelen bütün bu ahlakı toptan kabul etmez ve insanlar kendini kandırıyor der. Bakınız “gelenekselleştrime”. Bu hususta çoğu konu farklı sebeplerden ötürü gelenekselleştirilme çabası içinde dayatılmıştır.
    Mesela yerde yemek yerken başkalarının aaa siz yerde yemek mi yiyorsunuz ne kadar ayıp ne kadar kabaca medeniyetisizler bizler yerde yemek yemeğiz gibi yargıda bulunması işte bu nokta modernizmken sizene insanların keyfinden sizmi belirliyeceksiniz genel geçer ahlak anlayışına ve insanların ne yapıp yapmayacağına söylemide bu bağlamda post-modernizm oluyor.

  28. Mehmet Aydın Says:

    Okuyup çıkacaktım ki takıldım yorumlara.Burak Kartal Teşekkürler.Harika yorum yazmışsınız..

  29. çisil Says:

    hasan’ı herkes eleştirdiği için, yazıyı eleştirme kararı aldım. şaka yapıyorum, bir cümle seçmiştim kendime evet.”orjinalinde shakespare hiç bir eserini kendi yazmadığı gibi eserlerindeki dil ve betimleme çok çok vasattır ve ayrıca eserleri anlamsız olduğu gibi ders çıkartılcak bir nokta yoktur üstelik sadace şanslı bir adamdır.”
    hasan sanırım, şu birtakım herkeslerin diline yapışmış, şekspir yazmadı o eserleri bacon yazdı olayına takılmış. şayet bu doğruysa konumuz FRANCIS BACON. heralde çok bacon okumuş olmalı ki, betimleme çok vasat ve alınacak ders yok diyor. öyleyse ona bacon’un betimlemelerinden ve derslerinden bahsedeyim. öncelikle bu alıntıların kaynağının Bacon’un tüm denemelerinin toplanmaya çalıştığı denemeler adlı kitabıdır. içerisinde 57 tamamlanmış ve bir yarım kalmış denemesi bulunur. ve denemelerin tümü de öğütlerle ilgilidir. Cicero’yu bilirsen şayet, cicero tarzında didaktik eserlerle gelecek nesle geçerli öğütler bırakmaya çalışan biridir bacon.

    mesela; ”ölümün günahların bir karşılığı, başka bir dünyaya geçiş olarak görülmesi, hiç kuşkusuz tanrısal bir düşüncedir. ama nasıl olsa ödenmesi gereken doğal bir borç olduğundan ondan korku duymak budalalıktır.”

    bu bir ders değil de nedir? ama illa ki de sen bir öyküden haaaaa şöyle yapmamalı o zaman demek istiyorsan alıntılamaya devam edeyim.

    ”ve şeytan rabbin önünden çıktı. ve Eyubu, ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlara vurdu. Ve eyub kendisine bir çömlek parçası aldı ki onunla kazınsın, ve kül içerisinde oturmakta idi. karısı ona dedi; sen hala mı kemalini sıkı tutmaktasın? allaha lanet et de öl. ve eyub kadına dönüp şöyle dedi: ahmak karılardan biri gibi konuşuyorsun. nasıl yani? ALLAHTAN İYİLİK KABUL EDELİM DE KÖTÜLÜK KABUL ETMEYELİM Mİ?”

    öte yandan bir denemesinde de yüksek makamlara gelmek için herkesi ezen insanlardan birinin nasıl düştüğünden bahseder. ya da ailelerin çocuklarına kendi mesleklerini seçmesi hakkında izin vermesi sonucunda çocuğun saplanacağı barbarlıktan. bütün bunlar bir ders niteliğinde değil midir?

    betimleme konusunda bir şey söylemek istemiyorum. sonuçta bu algılara göre değişen bir düşünce, bütün dünya edebiyatının betimlemelerine hayran kaldığı şekspiri aşağılayabilirsin elbette. ama ne ölçüde geçerli olur bilmem. seni şununla selamlayayım.

    ”en tatlı şeyler ekşir, kötü işler yaparak
    ottan çok daha iğrenç kokar, çürüyen zambak.”
    -shakespeare

  30. merve Says:

    makaleyi cok begendim ve yararlandim kendi essayimde kanak olarak belirtmek istiyorum kaynak olarak ne yazabilirim

zihni için bir cevap yazın Cevabı iptal et