hümanizme teorik reddiye

by

[mky] eşcinsellik mevzusunu değerlendiren yazısında, benim burada ve Müzmin Anonim’in suradaki yaklaşmını “icacıcı hümanist bir perspektif” olarak degerlendirmesi sözkonusu. Öncelikle teşekkür etmek isterim, ancak meseleyi bu ifadeden itibaren baska bir eksene kaydirmak istiyorum.Bu yaklaşımda hümanizmin belirli bir çerçevede kalarak olumlu bir şey olduğu açık ve bu eksende elbette anlaşılmaz ya da kabul edilmez bir durum yok.

Ancak, “insan” başlığında, yok sayılan ya da horlanan bir “öteki”nin sahiplenilmesi yaklaşımından daha farklı teorik saiklerle hareket ettiğimden dolayı, “hümanist perspektif” konusunda bir kaç şey söyleyerek devam edecegim.mky’nin kastettiği anlam itibariyle hümanist olmakla ilgili bir mesele duymuyorum; işaret etmek istediğim nokta geçen yüzyılın önemli konu başlıklarından olan anti-hümanizm meselesinden ileri geliyor ve bu noktada bir makas değişikliği yapabiliriz sanıyorum.

Şimdi lafi edilmişken değinmek gerek “hümanizm” meselesine; zira, hümanizm konusu yalnızca pozitif içeriğinde bırakamayacamız bir konudur.Dolayısıyla, hümanizm konusunu, gündelik yaşamda kolayca ve süphelenmeksizin kullandığımız bağlamının ötesinde bir noktaya geçerek değerlendirmemiz gerek sanıyorum.Hümanizm meselesinin belirli bir yerinde “cinsel fark” konu başlığıyla örneğin eşcinsellik konusuna da yeniden dönebileceğizdir.

20. yüzyılın pek çok önemli düsünürü hümanizmin neden ‘salt bir insan sevgisi meselesi olmadığını‘ deşifre etmiş, bir felsefe ve bir ideoloji olarak onun pek ‘masum olmayan‘ ya da ‘tehlikeli‘ kuramsal içeriğini irdelemişlerdir. Nietzsche’yle başlayıp gelişen felsefi eğilim postyapısalcılığa gelindiğinde teorik alanda hümanizmi bir çok bakımdan açık hale getirmişlerdir. Öncelikle bu hesaplasma epistemolojik icerikli bir hesaplasma olmasiyla önemlidir.

Elbette mesele yalnızca insan sevgisi meselesi değildir ve hümanizm de insan sevgisi olarak indirgeyebileceğimiz bir anlam yapısından ibaret değildir.Hümanizm batı düsüncesinde başından beri varolan, rönesansta felsefi ifadesini bulan ve modernizmle birlikte belirli bir ideolojik form haline gelen zihniyet yapısının ortaya konuluşudur.Tam da bu noktada devreye girer anti hümanizm eleştirisi ve önün felsefi, ideolojik ve politik eleştirisi yapar.

Heidegger, Adorno, Althusser, Lacan, Foucault, Kristeva (ve postmodern feminizmler) ,Derrıda gibi yazarlar kuramsal düzlmede insan merkezcilik olarak hümanizmin epistemolojik, politik ve etik önvarsayımlarını cözüstürmüşlerdir.Deyim yerindeyse hümanizmin ipliği pazara çıkmıştır artık.Bunun ne anlama geldiğini, bu düsünürlerin hümanizmle dertlerinin ne olduğunu ve ortaya ne koymuş olduklarını irdelemek, çok kapsamlı bir tarihsel süreçle ve önün bilinciyle hesaplaşmak anlamına gelmektedir açıkçası.

Bu noktada, ilk olarak kendimi Althusser’den ödünç alarak “teorik anti-hümanist” şeklinde ifade etmekte bir sakınca görmüyorum, aksine “insanmerkezcilik” denilen ideolojik-politik-kuramsal zihniyet biçimine karşı bu ifadeyle temsil edilen sorgulamaları değerlendirmek gerektiğini düsünüyorum.Altmışlardan sonra önemli bir tartışma başlığı olmuştur bu hümanizm-antı hümanizm meselesı; bizde de çeşitli düzeylerde tartışılmış olduğu söylenebilir.Ancak ne kadar derinleştiği, meselenin açık ve anlaşılır kilindiği, bu girişimlerin teorik ve politik düzlemlerde ne şekilde etki ettiği çok açık değil. İnsan doğası, insan-doga iliskisi, toplumsallik, birey-toplum ilişkisi, özne ve bilinç gibi genel başlıklar öyle ya da böyle tartışma önemlerini sürdürüyorlar.

Meseleye bir giriş yapmış olalım şimdilik.Fırsat buldukça çerçevesini belirtmeye çalıştığım noktalara yeniden bakmayı deneyeceğim.

10 Yanıt to “hümanizme teorik reddiye”

  1. tolga Says:

    kacakova,
    Bu humanizm meselesi beni de rahatsiz ediyordu. Degindigin cok iyi olmus.
    Umarim tartismayi biraz daha genisletebilirsin. Ayrica Althusser’in humanizm hesaplasmasi icin “For Marx”‘in (Ithaki Yayinlari gecen yillarda Turkce’sini “Marx Icin” olarak cikardi) son makalesi “Marksizm ve Humanizm”e ayrica yeniden bakilabilir.
    kolay gele..

  2. Tansel Güçlü Says:

    Aslında söylediğiniz gibi hümanizm, doğayı da insan merkezli algılama içeriğini teorik olarak taşıyor. Bu açıdan beni de rahatsız etmiyor değil. Bu arada Althusser’in o kitabını da bir okuyamadım gitti. Bu aralar tekrar Marx’a geri dönmeye karar verdim. Özellikle de 1844 el yazmalarını merak ediyorum. Althusser’i de yakın bir zamanda edinmek gerekiyor…

  3. Bloglarda neler oluyor? Hümanizme reddiye « Says:

    […] Nisan 16th, 2007 — bloglaralemi Ancak, “insan” başlığında, yok sayılan ya da horlanan bir “öteki”nin sahiplenilmesi ya… Posted in […]

  4. kacakkova Says:

    Merhabalar arkadaslar,

    Tolga, andigim bir kac filozof ve icerikte belirtmeye calistigim basliklarda meseleye devam etmeyi düsünüyorum düsünüyorum.Konu fazlasiyla kuramsal oldugu icin sıkıcı olmamak adina parcalara bölecegim.Althusser önemli bir isim, Marks Icin’i bulmaya calisirim.demin söyle bir göz attim ne var diye; hümanizm konusuna baglanmayan mesele yok nerdeyse.bu bakimdan benim hedefim öncelikle kuramsal düzlemde tartismaya bir aciklik getirmek olacak.
    Bakalim.hepimize kolay gele diyeyim simdilik…..

    Tansel, bu hümanizm konusunda hep birlikte söylecegimiz epey sey olacaktir saniyorum.Olaki althusser’i bu arada okursunuz, en azindan bu konuya iliskin bir acilim yapiniz efem.
    Bu arada ‘marks’a dönmek’ fikri güzel, althusser’le birlikte dönerseniz daha da bir ilginc okuma olacaktir bu, emin olun.onun „marks’i yeniden okuma“ girisimi önemli bazi acikliklar sagliyor kanimca.marks’tan sonra tekrar geri dönün ve bize kesiflerinizi aktarin mümkünse.kolay gelsin efenim.

    Bloglar Alemi, tesekkürler.

  5. gaykedi Says:

    Eşcinsel koyunların küçükbaş hayvancılıkla uğraşan kişilere büyük zarar getirdiğini savunan ABD’li bilimadamları, onları nasıl heteroseksüel (karşı cinse ilgi duyan) hale getirebileceklerini araştırdı.

    Oregon Üniversitesi’nde eşcinsel erkek koyunların beynine laboratuvar ortamında elektrotlar yerleştirilerek neyin “farklı” olduğu araştırıldı ve hormonal dengenin bu durumda büyük rol oynadığı tespit edildi.

    Beyne enjekte edilen hormonlar, sonrasında daha önce gay olan erkek koyunların tekrar sürüye bırakıldıklarında dişilerle çiftleştiği görüldü.

    bu olay eşcinselliğin ciddi oranda genetik olduğunu doğruluyor buna da din adamları karşı çıkıyor, çünkü eşcinseller de yaratılışları gereği davrandıkları için günah işlememiş oluyorlar 🙂

  6. kacakkova Says:

    gaykedi efenim,

    iyi bir örnek vermissiniz….
    escinselligin dogada varolduguna dair örnekler bulundu, daha da bulunabilir….
    meselenin belirli bir sekilde hormonal dengeyle ya da genetikle ilgili oldugu da fazlasiyla kanita sahip….

    ama bence mesele tam olarak bu degil….ya da daha dogrusu
    mesele, öncelikle bu eksenden cikarilmasi gerekir….

    cünkü, doga orada gidip basvuracagimiz ve sonuca göre kendimize ceki düzen verecegimiz bir birlirkisi mercii degildir….

    dogabilimleride ne yazik ki saf bir doganin bilimine ya da bilgisine sahip degillerdir…..
    diyelim ki hormonal degil, diyelim ki doga da baska bir örnek de yok, ne olacak?…
    sadece insanda rastlanan escinselligin dogal olmadigi, hastalik oldugu mu söylenecek….

    iyi de “dogal olan” nedir? escinsellik olarak insanin/ ya da herhangi bir canlinin dogal olmadigini nerden cikariyoruz?…

    asil sorun birilerinin bunu bir seylere zara veriyor olarak düsünmeleri (kücükbas hayvaclilik örnegindeki gibi) ve buna müdahale etmeleri…..koyun ya da insan fark etmiyor, mesele bu…..

    günahin ucunu bucagini tutmak o kadar kolay olmadigi icin din adamlari her zaman karsi cikacak bir seyler bulacaklardir….ama burada bir uzlasmaya gidebilirler de….
    yaradilisi geregi öyle olduklari icin günahkar degildirler diebilirler bir yerden sonra…..

  7. gaykedi Says:

    çifçiler gibi din adamlarının da gütmek için sürülere ihtiyacı var, eşcinseller düzeni bozuyor çünkü çok aykırılar ve sürüyü üreyerek çoğaltmıyorlar, geçim meselesi 🙂

  8. [ m k y ] Says:

    ben de tam oplarak kacakkovanın sölediğini demek istemiştim şunu söylerken: “2. İnsan da bir hayvan, o halde?

    Şimdi bizlerin kafası çok karışık olmasa hem ‘doğasal’ı övüp eşzamanlı olarak ‘bir medeniyet’ten dem vurarak bunun ‘doğa’yı yenmek için olduğunu söylemeyiz. [2] […] Şimdi doğal olana gösterdiğimiz en büyük tepkilerin başında gelen ‘vatan sevgisi en doğal duygudur’ gibi görüşleri de düşününce aslında ‘doğa(sa)l’ olanın yeri geldiğinde reddilebileceğini de gösteriyor. Bu da eşzamanlı olarak ‘doğadan örneklerle’ eşcinselliği savunmayı ve bu tezin karşıtı ‘öz olan erkek-kadın ilişkisidir’ perspektiflerinin temellerinin sağlam olmadığını gösteriyor. Bu bize ‘doğa’nın bu konuda yol gösterici değil kafa karıştırıcı olduğunu gösteriyor. Haydi başka eksenlere. [İsa’dan bu yana 2000 yıllık insanlık tarihi ‘havyani dürtülere’ teslim olmamalı kanımca.] [..] Tam bu noktada belirteyim ki, bizi milliyetçi kodlarla konuşmaya iten ‘militarist’ ortamı ne kadar yadsıyorsam (bu adam takmış kafaya milliyetçiliği diyenlere selamlar), eçcinselliği de ‘doğadan örneklerle’ kendini savunmaya iten ‘erkek egemen’, ‘monogamist’ zihniyeti de o kadar yadsımaktayım.”

    http://budalaca.blogspot.com/2007/04/ecinsellik-zerine-bir-deneme-hepimiz.html

  9. kacakkova Says:

    mky,

    cok haklisiniz efenim….
    tam da mesele bu….belirli konulari, onu bir sorun olarak belirleyen zihniyet kodlarini sorunsallastirarak düsünüp degerlendirmek durumundayiz…yoksa dogru ilerleyemiyoruz…..

  10. foucault'nun anti-hümanizmi « Mutlak Töz Says:

    […] “Hümanizme teorik reddiye” yazısını devam ettirme ve geliştirme olanağı bulamadım henüz. Buna hazırlık olarak […]

Yorum bırakın