gezi’den sonra “hukuk” ve “siyaset”

by

ergenekon davası sonuçlandı.

(sıcağı sıcağına yazmak zor -üstelik henüz sonucun ne olduğunu, ne türden cezaların kimlere verildiğini bilmiyorum- ama yazmamak da olmaz)

davanın başından itibaren söz konusu olan usulsüzlükler, bir hukuksuzluk sorunu olarak gündeme geldi her seferinde. ve tam da öyleydi gerçekten, dava dosyanısının her aşamasında hukuksuzluklar söz konusuydu.

ama, yargılayanların anti-demokratikliği yargılananların masumiyetini -bazı belirli örnekler dışında- düşünmeye imkan vermedi hiçbir zaman.

yargılayanlarla yargılananların aynı devletlü geleneğin mirascısı olduklarını tam olarak anlamaya da…

safların “hukuk” ve “siyaset” ilişkisi üzerinden -fakat tarihimize özgü siyasal kimliklerin koşulladığı zihniyet kalıplarınca- belirlenmesinden öteye gidilemedi dava dolayısıyla.

gerçek bir hesaplaşmanın, devletin yapısını oluşturan ve toplumun ruhuna sinmiş “derin tarih”le yüzleşmenin -dolayısıyla adaletin ve toplumsal hesaplaşmanın- vesilesi asla olmadı bu dava. asla öyle olması da istenmedi zaten…

teatral bir şekilde sahnelendi en başından itibaren ve aynı şekilde “hukuksuzluklar”ıyla birlikte de sonuçlandı.

bu son karar anında sahnelenen “hukuksuzluk” oyunu yine de -miras kavgası bu sefer “gezi” üzerinden ve sonrasında sahnelendiğinden olsa gerek- farklı bir niteliğe sahip. gezi’yi halyoluna koymanın, kalıba dökmenin hedeflendiği bir farklılık.

öncelikle, gezi’yi bir “özne” olarak düşünürsek eğer, silivri’de yargılayanları da yargılananları da hedefleyen bir adalet talebinin taşıyıcısı olduğunu söyleyebiliriz. bu da, onun, kimlik siyasetini aşan, farklılaştıran niteliğiyle ilişkilidir. siyasi iktidar tam da bu niteliği nedeniyle “gezi”yi “yekpare bir kimliğe dönüştürmek”, rahatça mücadele edeceği ve bertaraf edebileceği bir “konuma yerleştirmek” istiyor.

“hukuksuzluklar”, bu yanıyla bir kümelendirme, bildik anlamda özne olmayan “gezi öznesi”ni bir kalıba dökme girişimi olarak görünüyor. iktidarın niyet ve tasarısının böyle olup olmadığı önemli değil, egemenlik siyasetinin yapısı “yapısal” olarak bu yönde seyrediyor.

yargılananların ve yakınlarının maruz bırakıldıkları hukuksuzluklara karşı çıkmak bir zorunluluk elbette; öte yandan, söz konusu adalet talebi çok daha derin bir soruna yöneliktir ve “başka bir siyasal”ın imkanı dahilinde kavranılmak durumundadır.

adil olarak yargılanma hakkı, evet, ama adil bir yasanın ya da yasanın adilliğinin sorgulanmasının imkanı da. …

“gezi’nin silivriye taşınması”, “silivri’nin gezi’ye dönüştürülmesi” söylemi ise yalnızca gezi’nin darbecilikle ilişkilendirilmesine fırsat yarattığı için değil -bu önemsiz bir şey aslında, gezi’ciler için işin kolay kısmıdır sanıyorum-, daha ötesinde, gezi’nin açtığı imkana yönelik, durumdan hızlıca vazife çıkaran akp iktidarının hukuku ihlal ederek siyaset alanını yeniden dizayn etmesine zemin sunmasından dolayı bir “tehdit” barındırıyor.

bu tehdidi “sivil siyaset-darbecilik” ikiliği düzleminde düşünmemek gerek.

hukuk ile siyaset arasında -agamben’in sözünü ettiği- derin ilişkiyi göz önüne almak gerekiyor. agamben’e göre kabaca, “hukuk” bir norm olarak “siyasal olan”ın kurucusudur ve egemenliğin siyasal varlığı “içererek dışlama” ve “dışlayarak içerme” mekanizmalarıyla işlemektedir.

“hukuk” ve “siyaset” arasındaki bu derin ilişki, olay’ın patlak vermesinden hemen sonra gezi’de yer alan “silivri eşrafı”nın sunduğu imkanlarla da, akp iktidarına, “gezi belası”ndan kurtulmak için çeşitli hukuki ve siyasal fırsatlar yaratmakta görünüyor.

bu görüntü de “tuhaf” kaçan şey, hukuksuzluklar araclığıyla siyaset sahnesinin diyazn edil-ebil-iyor olmasıdır. ancak, yine agamben’e kulak verecek olursak, burada bir tuhaflık olmadığını, daha doğrusu tam da bu tuhaflık nedeniyle her şeyin olağan olduğunu öne sürebiliriz.

“egemenlik”in siyaseti, hukukun hem içinde hem de dışında olan bir “istisnai konum”da, bir “belirsizlik mıntıkası” üzerinde sahnelenir çünkü. gerçekleştirilen hukuk-dışı uygulamaların kasıtlı ve sonuçları göze alınmış uygulamalar olduğunu düşünebiliriz bu açıdan. “hukuk düzeni” hukuk’un ihlaliyle birlikte işleyen bir süreçtir, o düzenin nizami bazen ihlallerle birlikte oluşturulan zeminde karşıtlarını kümelendirme yoluyla da sağlanır.

gezi’den sonra, “ergenekon davası” denilen “yargılama” süreci, “egemenliğin paradoksu”nun devinim kazandığı bir olaya denk gelmesi nedeniyle olsa  gerek tümüyle siyasal alanın dizaynıyla ilgili olarak işlem olarak görüyor. “darbeyle hesaplaşmak” bahsi zaten gerçek bir hesaplaşma değil bir iktidar olma süreciydi ve iktidar açısından sürekli derinleştirilerek ilerletilebilmişti. gezi olayı bir şekilde bu ilerlemeyi sekteye uğrattı ve şimdi yargılama sürecinin sonunda sergilenen hukuksuzluklarla o olayın soğrulamaz muhtevası bulanıklaştırılmak, daha doğrusu olayın knedisi bizzat “hukuk düzeni”nin belirsizlik mıntıkasına çekilmek  isteniyor.

nazi dönemine ait “önleyici tebdir” denilen bir uygulamanın karar mahkemesinden günler öncesinde mahkemeye gidecek insanların gözaltına alınmalarıyla hayata geçirilmesinin nedeni de, bu olsa gerek. sanıyorum, akp’nin “iç-güdüsel” olarak derinlerde farkında olarak uyguladığı şey, bir yandan söz konusu hukuksuzluklara karşı savunulacak olan “hukuk”un siyasal iktidar olarak tam da kendi işine yarayacak bir belirsizlik mıntıkasını yeniden sağlama alacak oluşu, öte yandan da gezi’yi bu şekilde o mıntıkanın düzenine indirgemeyi sağlayacak oluşudur.

oysa hala, gezi’nin açığa çıkardığı bir “imkan” olduğu düşüncesi doğruysa eğer, “başka” bir düşüncenin ve ortaklaşmanın etik olduğu kadar hukuksal olarak da bu “dizayn girişimi”nin ötesinde bir kavrayışın ve politik konumlanışın gelişmesine zemin oluşturacağını umabiliriz.

gezi olayı, tam da kimlik siyasetinin üstünü çizdiği noktada, bir “siyasal alan” ve “iktidarın meşruiyeti” krizini deşifre etmiş, mevcut siyasi iktidarın hegemonyasında geri alınamaz bir çatlak oluşturmuştur.

tanımlanabilir bir kimliğe, ihlal de edilebilir bir özneliğe bağlamaksızın iktidarın hegemonik olarak gezi’nin açtığı yarılmayla baş etmek olanağına sahip olmadığı kesin.

“ergenokon davası” ve “darbecilik” bahsi tam da şimdi akp iktidarına böylesi bir indirgeme ve tanımlama koşulu yaratıyor.

böylece “vaka-i gezi“ hukuksallıkla tanımlanan siyasal alana sıkıştırılmış ve hukuksuzlukla suçlanacak olsa dahi nihayetinde hukuksallık üzerinden rahatlıkla at koşturabileceği siyasal zemin güvenceye bağlanmış olunuyor.

“insan hakları”nın ve “hukuk”un önemsiz olduğunu söylemiyorum. ama gezi olayı’nın açığa çıkardığı siyasetin ve siyasal eylemlilik alanının “hukuk düzeni” söylemine sıkıştırılmamasına dikkat etmek zorunlu geliyor bana. tıpkı ahlakçılıkla etik arasındaki karşıtlık gibi hukuksuzluğa karşı hukuk’u değil adalet’i çıkış noktası alan bir düşünmeye yönelmek gerekiyor.

“silivri oprerasyonu”nun yarattığı “gezi-içi sorun” bu bağlamdan kaynaklanıyor bana kalırsa. hukuksuzluk üzerinden gezi’nin ve başka türden herhangi bir siyaset olanağının kümelendirilmesi, tanımlanabilir bir özne konumuna indirgenmesi, böylece sağlanmış oluyor.

bağlayayım:

silivride sahnelenen “dava” hukuksuzluktur ve buna itiraz etmek zorunludur -” adil yargılanma hakkı herkes için geçerlidir”, tutukluların ve tutuklu yakınlarının tartışmasız şekilde savunulması gereken hukuki hakları var.

bu, bir “ilke”nin arkasında durmak sorunudur. “özel yetkili mahkemeler” tıpkı “devlet güvenlik mahkemeler”i gibi anti-demokratik ve hukuk-dışıdır. dolayısıyla, siyasi iktidara karşı, ona kendi hukuki sınırlarını ve koşullarını hatırlatan ve hukuksal hakların talebi üzerinden mücadele eden bir siyaset pratiği de gereklidir. sorun, gezi’den sonra siyasetin kendisine dair bir tartışmanın bununla sınırlı ve koşullanmış kalamayacak oluşudur.

hukuksuzluğa yönelik itirazı adalet talebiyle aynılaştırmamak -aynı şeymiş gibi görmemek- gerektir ve bu itirazı -eğer söz konusu olan gezi ise-, “gezi’yi silivri’ye taşımak”tan da kategorik olarak imtina ederek formüle edebilmek mümkündür.

gezi’de beliren şey bir “imkan” olarak “gerçek bir istisna durumu”dur ve “hukuk düzeni”nin tesisi yoluyla siyasal alanın yeniden dizayn edilmesine -dolayısıyla da iktidar hegemonyasının çatlaklarından sıyrılacağı bir söylemin oluşmasına- düşüncenin mutlak bir şekilde direnmesi gerektir.

Etiketler: , , , , ,

4 Yanıt to “gezi’den sonra “hukuk” ve “siyaset””

  1. EG Says:

    “gerçek bir hesaplaşmanın, devletin yapısını oluşturan ve toplumun ruhuna sinmiş “derin tarih”le yüzleşmenin -dolayısıyla adaletin ve toplumsal hesaplaşmanın- vesilesi asla olmadı bu dava. asla öyle olması da istenmedi zaten…”

  2. EG Says:

    Ben de ikircikligimi soyle dillendirdim: http://ff.im/1fKxjL

  3. Phantom Ucan Says:

    Türkiye de suanda olan Hukuk Sistemi iyi mi degil, peki bu Hukuk Sistemini nasil daha iyi yapabiiriz?
    Eger Yeni Liberal bir Anayasa yapabilirsek, bireyleri önde tutan ve bireylerin haklarini ,yasamini, özgürlügünü ve mutlulugunu koruyan bir Anayasa yapabilirsek, Hukuk Sisteminde olan yasalarda bu Yeni Liberal Anayasa göre degistirilmesi gerecekdir.
    Ergenekon Davasinda cikan sonuclar, kimine göre adil degil, bu dogru olabilir ama olan Yasalar icinde verilen kararlar, Hukuk a olan güveni kaybettirmeden, Hukuk Sistemini modenize etmeliyiz, bunun icinde Yeni bir liberal Anayasaya ihtiyacimiz var, hala 1980 yillarin darbe Anayasasini degistiremedik, burda TBMM de olan tüm Partilerin kara lekesidir.
    Ben Hukuk agüveniyorum, cünkü Hukuk un olmadigi yerde Chaos olur, 5 yil süren davalarin sonuclanmasi,iyi bir baslangic olmalidir, biz simdi akilli hareket ederek, hislerimizin bizi kör etmesini engelleyerek, nasil daha iyi bir Türkiye yaratiriz diye adimlar atmaliyiz. Artik sorumlu bireyler olarak TBMM de olan Partilerin hepsine daha Liberal bir Anayasa yapmalari icin konsentre Toplumsal baski yapmaliyiz, tek bir Partiye degil, tüm Partilere.
    Simdi diyeceksinizki,nasil olurda ergenekonda yargilananlara sahip cikmiyorsun,ben onlara Yeni Anayasa ile sahip cikiyorum,cünkü ancak yasalarin, bireylerin cikarlarini gözetece sekilde yeniden yazilirsa, cezalandirilan kisiler serbest kalabilir, belki bunu Hürriyet de yorum yazarken tam olarak anlatamadim.
    Türkiye deki cözümlerin temelinde Yeni Liberal bir Anayasa nin yapilmasinda yaratiyor, ben Halka ve TBMM de olan Partilere güveniyorum bunu yapabilecek bir güc var Türkiye de.
    Beni belki digerelestirmeden ayiran birsey, ben Partici katagoriler icinde düsünmüyorum, Hükümet iyi birsey yapiyorsa kanimca iyi diyorum, kötü birsey yapiyorsa kötü diyorum bu aynen Muhalifet icinde gecerli, CHP yi sevmem, ama Solcu fikirlerine saygi duyarim.
    Türkiye yi artik 21 yy yakisir sekilde modernize etmeliyiz,bunu basaracak gücteyiz,ben buna inaniyorum.

  4. Phantom Ucan Says:

    Ergenekon Davasi bitti, simdi ne olacak ? Geriye bakmak mi iyi, ileriye bakmak mi ? Enerjilerimizi artik yeni bir Anayasa nin yapimi icin kullanaim, daha iyi bir Toplum yaratmak icin. Dava da yasanan tüm olumsuzluklarin bir cogu , daha önceki Hükümetlerin 1980 yilli Anayasasina uygun hale getirmek icin cikardigi Devleti koruyan ama bireyi potensial suclu olarak gören Yasalar tarafindan yapildi, simdi Enerjilerin bir noktaya toplanip kullanilmasi lazim. Bu Enerjinin Toplancagi yerde Liberal bir Anayasa nin yapilmasi ile olur.
    Eger Anayasayi daha Liberal Demokratik olarak yapabilirsek, bugün hapse giren Komutanlari ve nice kisileri kurtarmis oluruz, bunun icin tüm TBMM de olan Partiler artik Yeni bir Liberal Anayasa icin birlikte calismalari lazim.
    Yeni Liberal Anayasa ile 21 yy yakisan Yasalar cikartilabilir, Devlet in daha az gaddar, bireyleri daha cok düsünen bir Leviathan olmasi saglanabilir.

    Yok biz eski hatalarda israr edicez dersek, birbirimizi suclayarak, Anayasayi degistirmeyecek, eski düzenin sürmesini istersek, AKP gider CHP gelir. CHP gider AKP gelir ama olan Insanlara olur ,cünkü onlar bu Politik cikarlardan kaybeden olan kisiler olacakdir, bugün Generaller, yarin Avukatlar,daha sonra Bilimadamlari.
    Artik Devleti daha modern, daha gelismis hale getirmek icin ileriye bakmaliyiz.
    Bakmak istemiyorsak, devam edelim ayni yolda ,kaybeden sadece Türkiye olur.
    hükümet karsitlari ve Hükümet yanlilari artik 21 yy icin karar almalari lazim, ya bireylere daha cok özgürlük saglayan Yeni bir Anayasa da uzlasma saglariz ,TBMM de,yada herkes kendi kösesine cekilip , kendi Gruplari icin Politika yapar bundanda Türkiye kazanmaz.

    Ortak paydada artik bulusmayi isteyelim, o da , daha cok bireylerin kisisel özgürlüklerini arttiran ve Devleti 2 inci Planda gören Liberal bir Anayasa.

    Ben böyle düsünüyorum, belki hataliyim,, ama ben bilincli ve Aydinlanmis Toplama inaniyorum. Bunun icinde tarafsiz bir Leviathan a arti bunun zeminini saglayacak Liberal bir Anayasaya ihtiyacimiz var.

Yorum bırakın