kahkahanın yenilgisi

by

Humorsuz ve mizahsız bir komiklik eğilimi güçleniyor. Politik olmadığı anlamına gelmiyor bu humorsuzluk, belirli bir sıradanlaşma durumuna karşılık geliyor olsa da. Kültürel iktidar sorununu çözemeyen siyasal (“islamcı”) iktidarın kitle kültürünü ve onun içinde kendini yeniden üretme girişiminin bir sonucu olabilir. Karşıtlarını ve muhaliflerini de içine alan bir anafordur bu, humorun ve mizah duygusunun iptal olduğu yavan bir komiğin yükselişi söz konusu. Bizzat bu sıradanlaşma eğilimi belirli bir politik alana ve toplumsal-kültürel duruma karşılık geliyor.

Kemal Sunal, Türk İnsanı’nın Kemal Sunal Filmleri‘ne gösterdiği ilginin incelenmediğini söylemişti bir zamanlar ve bunu araştırmak ve anlamak üzere kendisi üniversite eğitimine başlamıştı. Gülmenin bize özgü tarihini yazmak ilginç olabilir gerçekten de.  Nelere gülüyoruz, nasıl gülüyoruz, kollektif anlamda ne güldürüyor bizi? Kitle kültürünün ve politik iktidar sorgulamasının yabana atılamayacak bir kısmı olsa gerek. Melankolik kollektif ruh hallerinin kavranışına da bir açıklık getirebilir bu kavrayış. Keloğlan, Nasreddin Hoca, Hacivat ile Karagöz, Turist Ömer, Şaban, Mükremin Abi, Cem Yılmaz, Recep İvedik  gibi isimleri sıraladığımızda, gülmenin günümüze kadar uğradığı değişimleri de işaret etmiş oluruz. Belki böylece kahkahanın politik anlamını ve bugünkü  Recep İvedik tartışmalarında gülmeyi ne bakımdan sorunsallaştırmak durumunda olduğumuzu da netleştirebiliriz.

Barry Sanders’in Kahkahanın Zaferi adlı kitabı bu konudaki teorik ve tarihsel çalışmalar için en önemli kaynak metinlerden biri. Sanders, antik kökenlerinden başlayarak gülmenin yıkıcı tarihini anlatıyor. Gülmek, dinlerin ve iktidarların resmi tarihinde kabul edilemez bir şey. Yıkıcı ve tahrip edici, kendisine yöneltilmiş bir tehdit olarak algılanıyor iktidarlarca. Gülün Adı‘nda Aristotales’in Poetika‘sının yasaklı cildi gülme üzerinedir. Komedi üzerine. İktidar alanı ciddiyet alanıdır ve tahammül edemeyeceği şeylerden biri karşısında umarsızca patlatılacak bir kahkahadır. Kayıtsız bir gülümseyiş bile yerine göre iktidara karşı bozguncu bir dalganın yayılıp güçlenmesini sağlayabilir. Bahtin’in Rebelias incelemelerini de buraya eklemeli.

Kültür endüstrisi ve kitle kültürü fenomenleriyle birlikte gülmenin tarihinde de bir şeylerin değiştiğini söyleyebiliriz. Eleştirel ve yıkıcı potansiyel, otoriteyi zora sokan patlayıcı enerji bir kültür ürünü olarak soğurulmakta, şekillendirilmekte, neye gülünüp neye gülünemeyeceği önsel olarak yeniden üretilebilmektedir. Endüstrinin kültürü kültürün endüstriyi yeniden üretimiyle şekillenen “zamanın ruhu” elbette sadece düşünceleri değil duygu durumlarını da biçimlendiren bir yapının ürünü olacaktır. Sonuçta gülmenin iktidarı kışkırtıcı niteliği ve yıkıcı gücü dediğimiz şey de sistemin kendini yeniden üretme süreçlerine eklemlenmiştir. Komiğin humorsuzlaşmasıyla eleştirel niteliğini kaybetmesi bu süreçte ortaya çıkar. Gülmece ile mizah arasındaki fark ortadan kalkmış, gülme bir tür siyasal toplumsal katarsis işlevine dönüşmüştür. Kahkahanın ehlileştirilmesi, enerjisinin sömürülmesi, dolayısıyla bir tür yenilgisi gibi görünmektedir bu durum. Fakat, belki mizahın kara mizaha dönüşmesinin altını çizmek gerek bu noktada. Bildiğimiz anlamda güldürmeyen ama komiğin yıkıcı gücünü işleten bir tutum olarak Beckett ve Kafka’yı anmak gerek.

Recep İvedik’lere dönersek: Sinema estetiği açısından bir facia olmasını bir yana bırakıp bu filmlere gülenlerle gülemeyenler arasındaki gerilimin siyasal bir anlamı olduğunu söyleyeceğim. “Elitler”le “halk” ve dahası “enteller”le “maganda”lar arasındaki saflaşmaların tarihi yeni sayılmaz ama “kutuplaşma”nın bugünkü hali hem sanat-kültür hem siyaset adına nasıl bir fecaate vardığımızı gösteriyor.

Şunu yeniden ve yeniden sormak gerek demek ki: İnsanlar İvedik’e neden (ve nasıl) gülüyor ve Tayyip’e neden (ve nasıl)  oy veriyor, dahası kendi sesini onun sesiyle  neden (ve nasıl) özdeşleştirebiliyor? Burada halkın elitlerden intikamını görmek, söz konusu halka yapılmış asıl aşağılama olsa gerek.

22 Yanıt to “kahkahanın yenilgisi”

  1. andre breton Says:

    Kıllı ‘öteki’nin kısa tarihini Türk usulü barış antlaşması olarak meşrulaştıran, ayıların zulmünden kurtulmanın bedelini ‘ayı olarak’ ödemeyi haz ilkesine endekslemiş ‘ikincil’ Türk halkının en büyük refleksidir İvedik Recep.

  2. andre breton Says:

    Sinematografik değer esas alındığında, net olarak aşağılık bir filmdir. Ona gülen de filmden daha az aşağılık değildir. Tersinirlik (ister Baudrillardcı ‘kitle’ tanımından yola çıkın, isterseniz daha az idealistik bir tavırla filmin kendi anti tezini dinamik olarak kışkırtacağını düşünün) ilkesinden uzak, berrak ve mutlaktır söylediğim…

  3. apeironlushadow Says:

    Valla uzun olmus. Hepisini oku(ya)madim… Okumam da! 🙂

  4. ElestirelGunluk Says:

    Uzun muzun ama cok guzel olmus. Bir suru seyi cagristiriyor ve ogretiyor. Eline saglik Kacak. Okurken aklima gelenleri paylasayim:

    Rebel Clowning diye bir girisimden soz edecektim bi ara protestonun ve mucadelenin ozgunlugune ve yaraticiligina yonelik olarak.

    Gulmeyi ehlilestirmek ve cok yonlu kullanmak daha mi kolay acaba. Yani gulmece her ne kadar radikal boyutlarda siyasalin ya da toplumsalin elestirisi olabilirken ayni zamanda problemi normallestirebilmekte de etkili oluyor. Gulup geciyorsun iste…Bu islevden dolayi sarlatan -hegemonik bir devlet- aygiti olagelmistir.

    Bir de aglayani teselli ederken, gulene “yeter ulan!” demek daha cok gorulen bir davranisdir.

    Gulmenin delilige yorumlanisi da tabiii…

    Sagol Kacak.

  5. orlando Says:

    Atışmak kolay, ama konu zor! Herşey çok karıştı, en baştada kavramlar. SİNEMA.COM’da çeşitli yazılar var İvedik hakkında. Linkteki yazıya özellikle bakılsın (http://www.sinema.com/makale/6-7387/recep-ivedik-postmodern-kahraman) İvedik’e “postmodern kahraman” denmiş.Söylenenlere ek olacak nitelikte.
    İvedik’e yönelik eleştiriler eğer onu yaratan koşullarla birlikte alınmazsa kentsoylu ve elitist bir hoşnutsuzluktan öteye gitmez deniyor. Tartışmalarda en önemli yanı budur herhalde.

    “Recep İvedik ilk filmde sistem dışı duran, kamyoncular, otel çalışanları gibi toplumun alt kesimlerinin yanında olan bir karakterken, ikinci filmde iş hayatına atılıyor ve dedesinden kalan reklam şirketinin ortağı oluyor. Aslında bu ortaklık öncesinde, kasiyerlik, hostluk, tezgahtarlık gibi işlerde şansını deniyor; fakat her seferinde patronlarla kavga edip işten ayrılıyor. Bu durumda patron düşmanı bir konumdayken, kendisi patron olduktan sonra yerli yersiz çalışanlarını azarlayıp hırpalıyor, hatta taciz ediyor. Kodamanlardan biri oluyor, çeşitli dergilere kapak oluyor, golf oynuyor. Sonuç olarak bu filmde Recep İvedik eleştirilen sistemin bir parçası oluyor, üstelik patron sıfatıyla. Bildiğiniz gibi, İvedik karakteri ilk filmden sonra Turkcell reklamları ile sistemle bütünleşmiş, karakterin popülerliği bir reklam kampanyasının malzemesi olarak kullanılmıştı. Eğer Recep İvedik için bir kahramanlık söz konusu ise, bu halkın lehine değil reklamcılar ve yapımcılar lehinedir. Gündemdeki “monşer” tartışmalarına paralel olarak yapılan “anti-entelektüel” göndermesi, filmi pazarlamak için mevcut olan bir kamplaşmadan yararlanma girişimidir.”

  6. ferdi karasu Says:

    yazı temelde hiçbir şey söylemiyor maalesef, sadece “zengin” alıntılarla bir şey söylüyormuş havası verilmiş yüzeysel bir yazı. Yazarın SAnders’in kitabını okuduğundan bile şüpheliyim. Onun dışında, dile dikkat etmek lazım, değil mi? Böyle afili alıntılar, afili tespitler(!)yapan bir yazının Türkçe hatalarıyla dolu olması ne anlama gelir?
    Yazının içeriğine dair bir eleştiride bulunamaycağım, çünkü, yazının derin bir önermesi yok. Sığ bir “entellektüelize edilmiş” havası var sadece. Ya da ben mankafayım, okuduğumu anlamıyorum. Sanırım ikinci şık doğru. Evet evet, ben mankafayım.

  7. kacakkova Says:

    breton abi,
    o haz ilkesine belkide bir gerceklik ilkesi lazim, ki dogru düzgün filmler ciksin…

    apeironlushadow,
    ee ben uyarmistim uzun diye….

    elestirel abi,
    millet gülmekten öldük diyor da simdi, dolu dolu gülene “ne gülüyon la kari gibi” diyen ve biraz daha abartana “orospu gibi gülme” diye azar ceken de yine bu millet….sen bence o düsündügün yazilari hazirla ufak ufak…..

    orlando,
    sinema.comdaki yaziyi sevdim…uzun ma ne de güzel derli toplu yazmis….elin oglu yapiyor iste….keske daha evvel söyleseydin 🙂 …

    ferdi karasu,
    seni gözüm bi yerden isiriyor ama nerden….kesinlikle katilmiyorum alintidan yana oldukca “fakir” bir yazi bu….kosullar elvermedi dahasina….yazinin türkce hatalariyla dolu olmasinin ne anlama geldigini ise bilemedim, kutuma gitmek istiyorum…..senin yorum da valla benim yazidan daha iyi görünmüyor, son satirda bi cuval incir mundar olmus…simdi karar ver sen mi mankafasin, yazi mi sig…
    bak agresifim diyorum, kompleksliyim diyorum, yürü git la….

  8. madafaka Says:

    şimdi benim işim gücüm yok, oturdum bu yazıyı okudum. hem de iki kere. öncelikle emeğe saygı +rep pls.

    sonralıkla, ben de sanders amcanın kitabını okumadığın kanaatini getirdim; ki biri yukarıda yazmış bunu. veya salt bir tuvalet kitabı olarak okudun abicim bilemem. mesela entellektüelize etmeden yazarsam (ki bu kelimeyi de burada öğrendim. sağolun varolun.) o kitapta akmaz kokmaz bir gülme çeşidinden de bahsediliyordu. bir de o perspektifle değerlendirilmesi gerek değildir de; öyle yapılırsa daha bir zevkli olur.

    recep ivedik karakterini postlaştırmak, emek-işveren ayrımına sokmak, cinsiyetçilikle yargılamak ve hatta filme yönelik gülme-gülmeme durumlarını değişik kalıplara sokmak ise yanlış veya doğru değil; tam olarak işgüzarlıktır bence.

    tabii bu benim fikrim. herkesin fikirlerine saygım var. respect. peace. byess.

  9. kacakkova Says:

    elestirel abi,
    “eskiden kopus zamani” yazina baktim da simdi, abooo yorumlarda neler demisim öyle…..gicik gicik….valla eski yorumlarla karsilasinca bazi kardeslerimizin bana niye uyuz oldugunu anliyorum…..

    madafaka emmi,
    mada faka basmaz diyorum, baska bi sey demiyorum….yaziyi iki tur okuyana büyük saygim var….senden küfür de yememisim ya, sükür….

  10. Elestirel Gunluk Says:

    Yok yok o denli givik degil. Sonunda kotaran bi seyler de soyluyorsun 🙂
    Karsici olmak boynumuzun borcu diyorsun ya o yeter….

  11. kacakkova Says:

    “entelektüelize edilmis” tanimlamasi literatürümüze girmis bulunuyor….ferdi beye tesekkürler…

  12. apeironlushadow Says:

    Literatüre katıldı ama őyle olduğu gibi bırakılmaz diye düșünüyorum. Bu nedenle biraz da dilbilimsel ve anlambilimsel açılardan irdelemek gerekiyor tamlamayı diye düșünüyorum. Bu tamlama oluyor de mi, hem de sıfat tamlaması?

    Mesela soyle bir sacmalamayla baslayabiliriz:

    “Entellektüelize Etme” pastőrize etmeye fonetik olarak benzese de aralarında benzerlikten çok farklılık vardır. Őrneğin pastőrize etmek Türk Dil Kurumuna gőre “mikroplardan arınmış duruma getirmek” anlamına geliyor oysaki Ferdi beyin imali soylemine gore entellektüelize etmek arındırmaktan őte gereksiz șeyleri eklemeyi ima ediyor. Diğer bir deyișle sterilize etmekten őte kirletmeyi içermektedir. Bu da tarihsel olarak bilinen anti-entellektuel bir tavir sergilemektedir…

  13. yaşar b. Says:

    Film üzerine değerlendirmelerde popüler kültür starlarını yaratan koşullara işaret eden yazılar okuduk. Ama siyasal tercihlerimizle kültürel eğilimlerimiz arasındaki ‘dolaylı’ ilişkiye dikkat çeken okuduğum ilk yazı bu oldu. Somut bir anlatım yolu tercih edilseydi ve ‘gülme felsefesi’ gibi bir alana geçilip konu dağıtılmasaydı isabetli olurdu.

  14. orlando Says:

    Kacakkova, isim benzerlikleriyle oynamayayım demişsin, ama Şahan Gökbakar herhangi bir oynama yapmadan söylemiş bunu zaten. “Recep şu an başbakan” demiş.

  15. kacakkova Says:

    sayin orlando,
    duydum efenim duydum…..serbest yazarlarda lafini da ettim kisaca….kisaca cünkü uzatmakla mevzuyu sündürmüs olurum bu saatten sonra….gökbakar bir dinamigin farkinda, oradan yol aliyor…..hayattan rol caliyor adam, eger ciddiye alinacaksa…..isin bir ucunda “siyasal elitizm”, “kültürel seckincilik” durdugundan dikkatli olmak gerek…..popülizm ile popüler kültür arasindaki farklar mesela…..popüler kültür alaninda siyasalin ve kültürelin elestirine yönelmek her zamankinden daha fazla sikintili bir mesele…..ama yapilmasi da zorunlu, yoksa ayrimlar giderek görünmezlesiyor, özdeslikler ve özdeslesmeler su sizdirmaz bir bütünlük haline geliyor…bu nedenle olumlanan seyin ayni zamanda olumsuzlanmasi geregine isaret etmek istedim……

    yasar b. hosgeldiniz öncelikle,
    gülme felsefesine meyletmem, gülmenin tarihi icinden bugünkü duruma bakma niyetinden kaynaklandi….bana öyle geliyorki konulari dagitmazsak yeniden toparlamak icin bir secenegimiz hic olmayacak…..ama yazi daginik ve genelliklerle dolu, derli toplu yazabilseydim keske, ama malzeme budur efenim ne gelir elden….

  16. feelozof Says:

    valla ben de yazıdan bi bok anlamadım (bkz. recepledim),,,
    ama biri oturup sikmenin tarihini yazmalı,,,
    love-hate
    literatüre bir küfür eklemek istiyorum: ananla sevişeyim—iyi gibi de değil gibi de-hehehe

  17. Bulent Murtezaoglu Says:

    Bu konuda bana cok komik gelen bir hal gormustum birisi kirpip nete koymus:

    Bakin, Kasgarli Mahmut zamaninda Turkce konusanlarin haliyle ilgili bir seyden bahsediyorlar ama oyle kikirdiyorlar ki denenin hala gecerli oldugunu anliyoruz. Seyreden olarak ben de hem isttigime hem simdi dedigime guluyorum uc kat katmerli oluyor komiklik.

  18. kacakkova Says:

    bülent bey, allahda sizi güldürsün, sabah sabah….adam hem söylüyor hem gülüyor, asil komik olan bu tabii ki….

  19. alideniz Says:

    Başbakan ile İvedik’in ortak en bariz yönleri ikisinin de ‘samimi’ insanlar olması.
    Batı medeniyetinden ‘nezaket’ adı altında ithal ettiğimiz ‘maskeli davranma ikiyüzlülüğü’ çirkefine bulaşmamış iki karakter kendileri.Kemal Sunal da böyle bir karakterdi.
    Recep İvedik samimi ve net insan tipinin ‘kıro’ bile olsa sevilebileceğini ispat ediyor.
    Başbakanımız ise samimi olduktan sonra çok sert ve kırıcı olunsa bile halkta saygınlığın çok yüksek olabileceğini gösteren bir karakter.
    Kısaca türk halkı ‘çıtkırıldım’,’salon yavşakları’ndan hoşlanmıyor.Öyle insanların güvenilmez,adamın başına her işi getirebilir yumuşakçalar olduğuna inanıyor.
    Bunu da Recep İvedik’i seyrederek,Tayyip Erdoğan’a da güvenip oy vererek gösteriyor.
    Benim izlenimlerim böyle.Selamlar Saygılar

  20. derya Says:

    recep abi bide ya şarkı yap ama güzel olsun ya bu daha iyidir be sen yap sana bir bir güzel olur çok komik sin iyice komik olursun

  21. mert Says:

    yha cok komiksin recep ivedik

  22. tugçe Says:

    komik ama bu kadar terbiyesizligin luzumu yok

Yorum bırakın