Seksüel farka dair mat(h)em

by

Erhan arkadaş, benim duyumsayıkladığım blogdaki alıntıdan dolayı alınmış, “şu Zizek alıntısını da açıkla, allah çarpsın başka da birşey sormayacağım” demişti. Bende hiç öyle seksüel farklılık filan düşünecek mecal kalmadı ise de, bir daha soru sorulmayacağı sözüne iman ettim ve bu imanın gücüyle şimdi o Zizek alıntısını kendi “mathem”imle Mutlak Töz’de açıklamaya çalışayım, dedim. Alıntının Türkçesi şöyle ifade edilebilir:

“Bir erkek yalnızca bir kadın gibi görünebilir. Halbuki, yalnızca bir kadın bir kadınmış gibi görünen bir erkekmiş gibi görünebilir.”

Bu alıntıya Zizek’in How to read Lacan” isimli yüce kitabında denk gelmiştim ve sebepsiz yere hoşuma gitmişti. Duyumsamak, analizden önce çarpar adamı, ben bunu bilir, buna inanırım. Analizse hayaletimsi bir hâl alıp sizi sonradan peşinizden kovalar, böylece edindiğiniz tecrübe önce duyumsamaya sonra da duyumsadığımızı parçalayıp bütünleyerek yeniden yapmaya, analiz’e dönüşür. Bunu bir not olarak düşeyim önce.

Zizek, bu alıntıyla Shakespeare’in As you like it” adlı eserine gönderme yapar. Orlando adlı erkek karakterin kendine olan aşkını test etmek için, Rosalind adlı kadın karakter, Ganymede adlı bir “erkek” kılığına girer. Ganymede (gerçekte Rosalind) Orlando’ya aşkla ilgili sorular sorar, erkek erkeğe muhabbetle aşk tesellileri yapar. Hatta Ganymede ona (gerçek hayatta kendisi olan) Rosalind’i “oynamayı” bile teklif eder. Yani kadın karakter erkek kılığına girip, erkek kılığını da kadın haline sokar bu oyunda ve Rosalind iki kez ters çevirme işlemini gerçekleştirmeyi başarıp, kendi kendini oynamaya muvaffak olur.

Zizek, buradan Lacan’ın XI. seminerindeki pek meşhur eski Yunan öyküsünden de bahsetmeden edemez pek tabii. Biz de bahsetmeden edemeyiz o zaman. Zeuxis ve Parrhasios adlı iki ressamın kapışmasını temel alır söz konusu öykü. İkisi de gerçek’i kafaya takmıştır (hepimizin taktığı gibi, çıldırtıcı bir takıştır bu) ve birbirleriyle daha gerçek bir resim yapabilmek için kıyasıya bir yarışa girişirler. Zeuxis o kadar sahici bir üzüm resmi yapar ki, onun resmini gören kuşlar resmettiğini gerçek üzümler sanıp, yemeye kalkışırlar. Zeuxis ne kadar gerçeği imite (taklit) edişinde gurur duysa azdır, mağrur bir şekilde bir de Parrhasios’un resmini görmek için evine gider ve ne yazık ki kalkan poposu oracıkta şöylece iniverir: Parrhasios ona evinin duvarındaki perdeyi gösterir. Zeuxis de, hadi be canımım içi, aç şu perdeyi de resmi görelim diyerek kuşlardan çok daha beter bir faka basmış olur, çünkü duvarda görmüş olduğu perdedir aslında Parrhaosis’in yaptığı resim. Lacan seminerinde bu öyküde geçen “Parrhasious’un zaferini, bakışın göz üzerindeki zaferi” olarak betimler. Yine Lacan’ın diyeceği gibi asıl “gerçek” imite edilmiş üzüm’ün temsil ettiği gerçek meyve değil , bizzat ilüzyonun ta kendisi olan imajın kendisidir gerçek. Gerçek, maskenin ardındaki saklı “öz” filan değil, bizzat maskenin kendisidir. Kadın’ın yani Zizek’in örneğindeki Rosalind’in özelliği de bunu becerebilmesidir, bu durumdan Lacan “feminine masquarade” (kadın maskesi, kadın sahteliği) olarak bahseder.

Biz de bu örneklere ek mathem’imizi dijital dünyada yaşadığımıza göre 1 ve 0’larla verelim. Unutmayalım ki, psikanalizde geçen kadın ve erkek vücutlara gönderme yapmazlar: yani kadın dediğimiz kadın vücudu, erkek dediğimiz penisli adam, fallus dediğimiz de penis ya klitoris denen organlar filan değildir. Lacancı terminolojide cinsiyetler ve aralarındaki farklar bir gösterenler sistemindeki pozisyonlara denk düşerler.

Dolayısyla kadın da erkek de tanımlanırken ilk olarak (sembolik) fallik gösteren baz alınır ve Lacan için bu gösteren, Öteki’nin arzusunun ya da eksiğin göstereninden başka birşey değildir. Bizim mathem’imizde erkeği 1, kadını ise yok’la yani 0 ile gösteriyoruz. Daha doğrusu ilk koşullarını böyle alıyoruz, yoksa kadın ve erkek göründükleriyle değil görüntülerine yol açan operatörlerle, işlemlerle tanımlamak gerektir.

Erkeğin işlemini eril joussiance’a dayanarak tanımlayabiliriz. Eril jouissance, gösterenin jouissance’ıdır ve dile girişle, Anne’de (mOther) farzedilen object’e olan bağıntıyla, fantaziyle kendini belli eder. Dolayısıyla eril işlemcide olup biten Yasa’ya giriştir ve normlarla yani evrensel bir “Hayır” ve “Evet”le kendini döndürebilir. Evet’i, 1’le çarpma, Hayır’ı ise 0’la çarpma olarak kabul edebiliriz. Buradan yola çıkarsak, erkeğin dijital kodlanışında

1–> 0

1 –> 1— > 0

1 —> 1–> 1 –> 0

gibi kombinasyonlara varılabilir. Bütün bu kodlardaki üzerine sarı renk bulaştırdığım “1–> 0” parçasındaki en son görünen kadındır. Yani “1–> 0” kadın gibi görünebilen erkeği simgeler. Ama dikkat edilirse, erkek 0’dan 1’e asla geçemez. 0’ı neyle çarparsanız çarpın, sıfır sıfırdır. Yani mesela “1–> 0–> 1” gibi bir kod parçasını eril gösterenin yukarıda belirttiğim işlevi gereği, erkeğe ait dizide elde edemezsiniz. Dolayısıyla erkek sadece kadın gibi görünebilir, bundan ötesine gidemez.

Dişil jouissance ise Lacan tarafından fallus ötesi olarak tanımlanır ve işlemcisi de “hepsi-değil” (not-all, pas-toute) dir. Dolayısıyla kadın simgelenemez, bir gösterenler sistemine dahil edilemez, kadının erkek için gizemi de burdadır. Buradan kadın işlemcisini “olumlama” ya da “olumsuzlama” olarak tanımlayabiliriz. Yani gelen dijit ya kendini olumlayacak ya da yadsıyacaktır. “Kadın yoktur” (o erkeğin semptomudur), bundan onun başlangıç koşulunu 0 olarak alıyorum ama yukarıda dediğim gibi onu tanımlayan göründüğü değil işlevidir (not-all), bir evrensel gösterenler sistemine dahil edilememesidir. Öyleyse,

0 –> 0

0 –> 1

0 –> 1–> 0

gibi dizilerle kadın kodlanabilir. Bu sistemde ilk dijit, cinsiyetin varlığına tanıklık eder. Ondan örneklerimizde kadını 0’la, erkeği 1’le başlattık. Yukarıdaki örnekte üçüncü kodlamayı basitçe şöyle dekode ederiz: 0 –> 1–> 0 yani “kadın gibi görünebilen erkek” (son iki dijit yani 1 –> 0) gibi görünebilen kadın (başlangıçtaki dijit yani 0).

Erkek, kadındaki 1–> 0 gibi geçişleri sürekli adlandırmak ister, dişil koddaki gizem de burdadır. Bunu yapan erkek, işlevi gözden kaçırır, sadece dijitler arasındaki geçişte takılır kalır ve arzuya hapsolur. Mısırlıların gizemi kendileri için de bir gizem olduğundan, kadın da kendi yaptığını bir norma, gösterene oturtamaz, sadece öyle görünebilir, o görüntüsünü bir gösterene bağlayamaz.

Tabii ki, bu mathem’in dışındaki gerçek dünyadaki bizler ne 0’ız ne de 1’iz; olsa olsa 0 ve 1 arasında ondalık bir sayıyız. Ama bu, varolmakta olanı ayrıklaştırıp limitleri aldığımızda çıkardığımız sonuçların bizim aynı zamanda sebeplerimiz de olduğu gerçeğini değiştirmez.

Etiketler: , , , , ,

11 Yanıt to “Seksüel farka dair mat(h)em”

  1. Erhan Says:

    Tolga kardes, yanit icin tesekkurler.

    Anlamak ve hissetmek arasinda yazinin basinda yaptigin ayrima katiliyorum, mevcut ikili zihnimizin birbirine indirgenemez iki ayri kapasitesini olusturuyor. Bu bakimdan, anlamadigimiz seyler pekala bizde bazi hisler uyandirabilir; bazi anladiklarimiz ise hic bir sey hissettirmeyebilir.

    Zizek’in Lacan okumasi baglaminda mevcut alintinin anlamina gelirsek…Anladigima gore, “kadin” ve “erkek” Lacan’a gore biyolojik ozelliklerine gore degil, bir yapisal sistem icindeki fonksiyonel rollerine gore tanimlaniyorlar. Epey tartismaya acik olsa da bu muglak tanimda anlastigimizi varsayalim. Sorum su:

    1) “Bir erkek yalnızca bir kadın gibi görünebilir. Halbuki, yalnızca bir kadın bir kadınmış gibi görünen bir erkekmiş gibi görünebilir.”

    yerine

    2) “Bir kadin yalnızca bir erkek gibi görünebilir. Halbuki, yalnızca bir erkek bir erkekmis gibi görünen bir kadinmis gibi görünebilir”

    dememenin Lacanci sistem icindeki mantigi nedir?

    Soruyu su sekilde sorayim. Genel bir Lacanci onerme olarak, sunu kabul edelim: bazi x’ler yalnizca bazi y’ler gibi gorunebilir, halbuki yalnizca bazi y’ler bir y’imis gibi gorunen bir x gibi gorunebilir. (Yaptigim sadece (1)deki erkek yerine x, kadin yerine de (y) koyup onermeyi genellestirmek.)

    Sorum su: bu genel onermeden (1)’e nasil gidiyoruz? X’leri erkek, Y’leri de kadin ile degistirmenin mantigi nedir? Tam tersi de yapilamaz miydi?

  2. banu Says:

    erkek yerine yy, kadın yerine xy denmesine alışık olduğumuzu da düşünürsek,

  3. sibilantenkonfusion Says:

    Efennim mübarek kuramcilarin unutmaya hep müsait oldugu bir husus, Shakespeare oynundaki Rosalinde karakterinin, caginin tüm sahne temsilleri gibi, toplumda “erkek” olarak kabul gören genc adamlar tarafindan ifa edildigidir. Bundan ötürü, cagdas Shakespeare elestirmenliginde Lacan konusu bir hayli nese uyandiran bir oyun icinde oyun icinde oyun olur. Zira kültür tarihi acisindan düsünüyor olursak, dönemin Londrasinda bir genc insan, ontolojik erkek statüsünü sahnede bir kadin oynayarak ispatliyordu; kadin, sahneye cikamayan varlik idi.

  4. sibilantenkonfusion Says:

    Ayrica bir Tolga, yalnizca bir Erhan gibi görünebilir iken; yalnizca bir Erhan, Tolgaymis gibi görünen bir Erhanmis gibi görünebilirmis.

  5. kacakkova Says:

    n’oluyo la….alla alla….ben kimim, sen kimsin, o kim…..kim kadin kim erkek, al y’yi vur x’e….kadin varsa mat(h)em de vardir (mi?)…..kadin:0-erkek:1, hükmen maglup erkekler…..ne demis atalarimiz, “ya oldugun gibi görün ya göründügün gibi ol”….”falus”un ne yanina düstügünüz de önemli tabii, ne bileceklerdi……olmadi, “ne olursan ol yine gel”……gelirken de septomunu bul getir, saclarini yol getir……

  6. kacakkova Says:

    surrealismus’da breton, reich ve lacan arasinda bir acik oturum gerceklestirilmis……bir parcasini alayim dedim:

    …….
    “Lacan: Kendi içinde tutarlı gibi görünen bu zihinsel ortaklığınızı yaralamak istemem ama ben cinsel ilişkinin mümkün olmayacağına inanıyorum.

    Reich: Belki de bir üroloğa görünmelisiniz.

    Lacan: Sözüne ettiğim, fantezi alanının arzunun gerçekleştirildiği değil de arzunun kendini gerçekleştirdiği bir boyut olmasıyla ilgili. Böyle bir boyutta tasarlanmış ve kurgulanmış olan öykünün, fizyolojik olarak cisimleşen iki kişiyi taşıması olanaksızdır.

    Reich: Sizin düşüncenizde bu alanı erkeğin yarattığını söylemeye bile gerek yok sanırım.

    Lacan: Elbette, çünkü bu mekanda kadın, ancak erkeğin semptomu olabilir.

    Reich: Erkeğin kendisine sunduğu bu fantezi mekanını yöneten bir ‘dış güçler’ temsilini hesaba katmaksızın düşüncelerinizi böylesine tutucu bir noktaya taşımanız doğrusu anlaşılır gibi değil. İddia ettiğiniz fantezi mekan, erkeğin sahip olma dürtüsünü ayartan ve sonra da sözde boşaltan bir ideoloji tarafından estetize edilmiş sentetik bir fetiş alandır. Siz, bu sentetik dokuyu yapısal bir boyutta hiçleştirerek seksüel ilişkinin olmadığı kaydına varıyorsunuz.

    Breton: Sürrealizme göre kadın, özenle imgeleştirilerek özensizce kaybedilmiş bir iç nesnedir ve enerji yönü, dışardan içeriye doğrudur.

    Lacan: Sürrealizme, ‘kadın’ ara başlığında getirilen en büyük suçlama, yanlış hatırlamıyorsam onun, kadının kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki gerçeklik farkını hesaba katmamış olmasıyla ilgilidir.”
    ………

  7. ufuk akbal Says:

    nece nece sonra
    üstadımızsın..

  8. tolga Says:

    Erhan,
    Cok iyi bir soru sormussun, belki de Lacanci mantigin en temel dayanak noktasina, bel kemigine dair bir soru bu.

    Bir kadina verdigimiz islev, neden erkek icin de gecerli olmasin, degil mi?

    Aslinda yazida kisaca bahsettim, Lacan’in erkek ve kadina dair belirledigi formuller, graflar, ya da genel olarak bu cinslerin topolojisi, “vucutlara” dayanmiyor. Bir erkek de “disil jouissance” icinde olabilir mesela, ya da vice versa.

    Cinsler arasi farkin kaynagi “simgesel” duzlemde belirleniyor, ama simgeselde cizilen sey ayni zamanda “Gercek” (Lacanci gercek) duzlemde sekilleniyor.

    Peki neden “eril” jouissance, ya da neden illahi “disil” jouissace, neden bunlarin isimleri boyle konmus? Bunun tarihi, sosyal, kulturel, biyolojik nedenleri var. Sonucta psikanalist, klinik ortamda edindigi tecrubelerle cinsler arasinda yapisal farka teorik bir temel olusturuyor. Ama disil ya da erillik tanimlari sonucta baska toplumlarda, baska zamanlarda baska bicimler olarak karsimiza cikabilirler. Lacan, bu yaptiginin tarihselliginin gayet farkinda oldugundan, Oedipus’tan bir mit olarak soz eder mesela. AMA koydugu eril ve disil yapilar yine de “tarihsel, sosyal, biyolojik” kadin ve erkekle koreledir (ilintilidir). Her ne kadar bir erkek de “disil” joissance’a dayanabilirse, bu boyle… Burada gorundugunun aksine bir celiski yok bence.

    Ozellikle postmodernizmde, yani Baba’nin yahut Tanri’nin oldugu zamanda, cinsel kimliklerdeki bicimlenis de degismeler olacaktir. Ozne, kendini Buyuk Oteki’nin normatif yasagiyla olan iliskisi de baskalacaktir. Bu yuzden cogumuz, farkli eril ve disil kombinasyonlarda kendi libidinal ekonomimizi ozellikle yasadigimiz caglarda sekillendirebiliyoruz. AMA bu Lacan’in cizdigi topolojinin teorik onemini asla sarsmaz. Nasil Marx, burjuvazi ve isci sinifsal kategorilerine emegin uretimi ve artidegerin yaratimi uzerinden bir sekil kazandirmissa ve nasil postmodern zamanda isci ve burjuvazi arasindaki iliskiler cok daha karmasiklasmissa, bu da oyle. yani Das Kapital’de cizilen formlara bir CEO’yu nasil oturturuz mesela? Ya da calisan muhendisi ya da emegin zamanla olcumu ve bir ogretmeni? Ya da freelance calisanlari? Bunlara yorum yaparken yine onlarin kokunu veren isci ve burjuvazi, kapital, emek deger uretimi gibi seyleri gozardi edemiyoruz. Cunku Kapital’deki isci bildigin biyolojik kasli adam degil, ya da isveren. Onlar teorik yapilar Marx’in da belirttigi gibi.

    Demek ki tarihsel olarak meta-teorisyenin cizdigi formlarin varolmakta olanla iliskisi degisiyor ama yine de bu bir Isci ve bir Burjuvazi, ya da yine bir Erkek ve bir Kadin formunun etkin olmadigi anlamina gelmiyor, tam tersine yine biz seylerin o teorik temsilinden yararlanarak “sosyopsikolojik” olani degerlendiriyoruz. Sadece degerlendirmiyoruz, aslinda bunu yasiyoruz. Isci-burjuvazi celiskisini hatta cok daha keskin olarak yasiyoruz, kapitalizmin ustaligi bu yapilarin gorunumlerine kazandirdigi farkli bicemler, iscinin kendisini bir meta bicmine sokmak gibi mesela. Ideoloji denen sey de burda devreye giriyor zaten. Neyse konudan sapmayalim.

    Bir de, su soru da sorulabilir cinsler arasi neden fark olsun? Bu fark neden oznel olusumlari hala etkiliyor? Bu fark dedigim gibi “Gercek”le ancak iliskilendirilebilir. Bazi konstruktivist feministlerin iddia ettiklerinin aksine, sadece Imgesel ozdeslesim bir cinsiyet belirlenimi ve ona uygun davranima sebep olmaz; sadece kadin ya da erkek olmak istemekle kadin ya da erkek olamam. Isciyim diyerek, olmak isteyerek isci olamayacagim gibi. Gercek denen sey burda devreye girer. Imajiner ozdeslesimi bu konstruktivistler gibi kabul etmek, fikirlerin degil ama olanin aslinda fikirleri belirledigine dair olan materyalist algilayistan bihaber olmak, onu anlayamamak demektir. Lacan bu anlamda gercek bir Marksisttir.

    Simdi kadini erkekle ya da eril olani disiyle simgeselde neden degistirmeyelim demissin. Elbette x. yerine y koyarsin ama bu onlarin yapisal formlarini bozmaz ki. Mesela fizikten ornek vereyim. Manyatik alanin (B) kuasistatik ortamda diverjansi sifirdir. (Kafalar karismasin burada. Sadece bir ornek veriyorum. Diverjans ve korl dedigim seyler sadece bir islevin ozel adi olarak ele alinsin.) Ama ayni B’nin korl’u sifir-degil. Yine manyetik alana, B’ye sebep olabilecek elektrik alan (E) diverjansi sifir-degil ama bu sefer B’nin aksine E’nin korl-u sifir (kuasistatik ortamda). Burada E’yi B’yle, B’yi E’yle degistirmek hicbir seyi degistirmez. Cunku manyetik alan vektoru B ya da elektrik alan vektoru E sadece vektor degiller, ya da mantikla cikarsanmis soyut fonksiyonlar degiler, bizzat dogal fenomenlere iliskin bir yapiyi teorik olarak karsiliyorlar. Ve bu da Lacanci anlamda, yani E ve B arasindaki fark Gercek’te (ama biz ona iliskin modeli sembolikte yapiyoruz, onun cikmazlarini goruyoruz vs.) aynen disil-eril farklilik gibi.

    Biraz hizli yazdim. Umarim dediklerim soruna anlasilir bir aciklama getiriyordur.

  9. tolga Says:

    Bu arada bugun tam da ayni konuda, “seksuel farklilik” ve Lacan konusunda Ingilizce blog dunyasinda cok cok iyi, super bir blog postu kaleme alinmis Larval Subjects‘te. Tavsiye edilir.

  10. Elestirel Gunluk Says:

    Bir de benim asik oldugum hatun diyor ki butun erkekler asli inkar edilene kadar ibnedir…

  11. Elestirel Gunluk Says:

    Bu yaziyi okurken “dil sürçmesi” nin yani sira bir de “beyin sürçmesi” nin de insanin basina gelebildigini gordum. 🙂

Yorum bırakın