yeraltından notlar

by

[ Siz, Beyfendiler, belkide çıldırdığımı düşünüyorsunuz.İzin verin de kendimi savunayım. İnsanın her şeyden önce yaratıcı bir hayvan olduğunu kabul ediyorum. Evet, onun yazgısında, bir amaca doğru bilnçli olarak koşmak, mühendislikle iştigal etmek vardır: yani, ezeli ve ebedi olarak, biteviye yeni yollar inşa etmek, nereye götürürlerse götürsünler yollar inşa etmek….İnsan, yollar yapmayı sever, bu su götürmez. Ama, amacına ulaşmak ve inşa ettiği yapıyı tamamlamaktan içgüdüsel olarak duyduğu korku olmasın bunun sebebi? Nerden biliyorsunuz, belki de o muazzam yapıyı yalnızca uzaktan seviyor ve yakından bakmak ile istemiyordur. Belki de onu yalnızca inşa etmek istiyor, ama içinde yaşamak istemiyordur. ]

Yeraltından Notlar, Dostyevski

10 Yanıt to “yeraltından notlar”

  1. nakhar Says:

    Dostyevski söyler, Shakespeare söyler biz dinleriz… ben de yollar yaparım… ama görünmeyen yollar… o yollar ki bizi bazen mutluluğa götürür…

  2. kacakkova Says:

    selam nakhar,

    abiler iyi söylemisler dinliyoruz mecburen…..
    senin görünmeyen yollarin nerelerden gecer bilmiyorum…..
    mutluluga giden yol nasildir onu da…..

  3. passive Says:

    “öyle dakikalarım vardı ki suçlu olsun, suçsuz olsun önüme gelenden nefret eder, hayatımı çalmış da cezasını çekmemiş bir hırsız gözüyle bakardım.” dostoyevski

    işte kaçakkova, dosto da heydeger öncesi aşk trafiğimizin yegane kahramanı 🙂

  4. kacakkova Says:

    pass

    nerde bi deli var onu sevmişşin sen, anladım ;)….valla ortalık, hayatımızı çalmış da cezasını çekmemiş hırsızlarla dolu…sanki…yoksa….

  5. proetcontra Says:

    Kim kendi sonunu kabul eder ki? İnsanın bulduğunu düşünüp aramayı bırakması onun sonunu kabul etmesi anlamına gelir. İnsanda kemâle meyil vardır denir ya, sürekli aramak zorunda hisseder insan, sürekli ileriye yürümek ister. “Aramakla bulunmaz fakat bulanlar arayanlardır” der sufîler. Birkaç bin yıllık bir gelenek, felsefe geleneği, neden hala meşgul ediyor insanları?

    Çünkü istikrar değil, sürekli bir akım arıyoruz. Aramakla varoluyoruz. Zahirde istenilen düzen varlığını sürdürsün, hakiki benliğimiz, ya da iç kozmos dedikleri şey, varlığını kaosun sürekliliğine borçlu değil mi?

    Bunun bir trajedi olarak görünmesini sağlayan şeyse farkındalık. Camus Sisifos Söyleni’ni şöyle bitiriyor: “Bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisyphos’u mutlu olarak tasarlamak gerekir.”

  6. ÖZGÜR Says:

    proetcontra,

    İsabetle söylediğiniz gibi, aramakla varoluyouz…Aramak insanın bitmeyen dramı sanıyorum. Nermi Uygur, yaşama felsefesinde dağcı bölümünde bu aramak temasından bahsetmişti. Zirve tırmanıcısı için zirve amaç değildi. Önemli olan o yolu yürümekti… Bilgidiğim kadarıyla Tagor’da benzer temalar vardı, bir prense aşık Hintli bir genç kız, boynundaki kolyeyi çıkartıp evlerinin önünden geçen prensin arabasının önüne atıyordu ama arabanın tekerlekleri o kolyeyi parçalıyordu. “ama olsun anne… ben kolyemi çıkartıp attım ya..”
    ya da Coelho’nun simyacısında, Kuzey Afrika’da hacca gitmek için yıllardır bir dükkanda para biriktiren bir adam için amaç hac değil, hacca gitme umutuydu anlaşılan…
    insan hep bir arayış içinde oluyordu.. belki deinsan kendini bulduğu anda bütün amaçlar ortadan silikleşiyordu.
    Arayan insanın kendini bulmaya yaklaştığı en kritik an, belki de ölmek üzere olduğu andı…

  7. trinity Says:

    görünsün görünmesin…yollar…ömrümüzden ömür calan.Ya dostoy onkel in dedigi gibi insa ederiz onlari yada yollari tepmekle geciririz ömrümüzü.okula,ise,oraya,buraya ulasmaya calismakla….hep bi ulasma cabasi,bi kosusturmaca…hep korkarim kendimden,bi gün bu kosusturmacanin icinde kalip kalacagim pat diye düsüp ölecegim diye.ne anlamsiz olur demi.Öylesine ölmek.Pat diye.

  8. kacakkova Says:

    bir atasözümüz var.

    arayan mevlasini da bulur belasini da” derler.

    mevlasini bulanlar ne yaparlar bulduktan sonra, onu nasil bulmuslardir, bulmus olmaktan mutlu mudurlar bilinmez.hic degilse öyle ya da böyle “razi” olduklarini düsünmek mümkün.

    belaya yazgili olanlarinsa, ömür biter yol bitmez hesabi, devam ediyor olmalari geretkir.bir sey bulamayacagini bilip, bulsa bile amacin bulmak olamdigindan hareketle yeniden yollara düseceklerdir.

    her yol romaya cikiyorsa, hedef oraya varmamak olsa gerektir….

  9. proetcontra Says:

    Evet, Özgür, çok doğru: “Türkü söylemenin belki de en güzel, en doğal dürtüsü, önüne geçilmez bir istekle, nasıl olduğunu pek anlamadan, birden bir türkü tutturmak, tadını çıkara çıkara söyleyip gitmektir, -amaç türkünün sürmesidir, türküyü sona erdirmek değil.”

    Trinity, yakın zamanda bir arkadaşımı kaybettim. Negatif bile değildi tımandığı kaya, yetmiş metreden düştü “pat” diye. Çok anlamsızdı ölümü, artık rüzgar oldu dedik kayaları okşayan, kar oldu dedik çok sevdiği dağa dökülen. Nasıl bir anlam yüklersin ki ölüme, nasıl bir şiir yazarsın ölene? Hangi ölüm anlamlı?

    Tutku beslediğim dağa tırmanırken ölmek isterdim.

  10. Tansel Güçlü Says:

    Dostoyevski’nin en sevdiğim kitabıdır yeraltından notlar. Düşünüyorum da belki de Horkheimer’ın son yüzyılda demeye çalıştığı şeyi, öznel aklın araçsallaşmasını o günlerden bizlere fısıldıyor sanki Dosto baba. Aynı zamanda çağının özelliklerini çalan bir pozitivizm etkisi de sezdim birazcık.

    Bu Camus bağlantısını iyi kurmuş proetcontra. Sisifos tanrılar tarafından cezalandırılmasına rağmen bir başkaldırı onunkisi Camus’a göre. Kitaba intiharı sorgulayarak başlasa da Sisifos o çaba içerisinde mutludur, yazgısına karşı çıkarak, isyan ederek mutludur bir bakıma.

Yorum bırakın