bir itirafın anatomisi: “her kürtaj bir uludere’dir”

by

Allah söyletiyor derler, “Her kürtaj bir Uludere’dir” dedi Erdogan. Güya kürtajın niye ya da nasıl kötü bir şey olduğunu söyleyecek. Freud’un büyüklüğünü bilinçdışının politik dışavurumlarında bir kez daha anlıyoruz böylece. Cem Akaş’ın kıyası ifadedeki zekasızlığı gösteriyor: “Kürtaj cinayettir./ Uludere cinayettir./ Kürtaj Uludere’dir.” Fakat meselenin bir mantık hatası sorunu olduğunu düşünmeyelim, daha çok affedilmemek üzere kaydedilmesi gereken bir sürç-i lisan bu. Lapsus. Burada kesinlikle ne kürtajı ne de Uludere’yi Erdoğan zekası seviyesinde tartışmamalı. Yalnızca bu cümlede bilinçdışının konuştuğunun altını çizmek gerek. Kolektif iradenin temsilcisi olan muktedirde somutlaştığı haliyle politik bilinçdışı. Bütün saçmalığına rağmen ifadenin yine de hedefini bulması, mesajın sorunsuz yerine ulaşması, söz konusu kollektifin değerler yapısını da gösteriyor aslında ancak bu başka bir sorun. Cümlede kalacak olursak konuşanın rahatlığı ve kendinden eminliği söylenen sözü derin bir itiraf niteliğine büründürüyor. Çok kısa hatırlanacak olursak, Şırnak’ın Uludere/ Roboski ilçesinde 28 Aralık 2011 gecesi Türk savaş uçaklarının ateş etmesiyle 34 Kürt katledildi. Başbakan Erdoğan katliama dair açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri samimiyetle görevini yerine getirmiştir” ifadesi katliamın sorumluluğunu üstlendiği anlamına geliyor ancak bu noktada bir suçu üstlenme halinden değil siyasal iktidarın temsilcisinin devletin tasarrufunda olan -siyasal felsefe ve tarihte olduğu kabul edilen- bir yasal müdahaleyi savunmasından söz edebiliriz. Asıl itiraf, Her kürtaj bir Uludere’dir ifadesiyle geliyor.  Kürtajı bir cinayet olarak kodlayan yine kendisi olduğu için itiraf dışarıdan dayatışmış bir şey olarak anlaşılamaz ya da bir tuzağa düşme durumu olarak. Kurulan denklik anında 34 insanın öldürülmesini bir katliama, sadece ateş edenleri değil cinayetin sorumluluğunu üstlenen siyasal erki de katil olarak sahneye çıkarıyor. Bu denkliği doğrudan kuran ve ifade eden Erdoğan olduğundan, bir yanlış anlaşılmadan da söz etmek imkansız, bir tek dil sürçmesi gerekçesi kalıyor geriye. Onun da psikanaliz sayesinde anlamını az çok biliyoruz. Suçlunun suçunu itiraf etme arzusu dense yeridir bu lapsusa. Fakat söyleyen siyasal iktidar mevkiinden konuştuğu için bu ifadeyi basit bir sürç-ü liasan olarak da anlamamalı. Aksine, devlete hakim politik zihniyetin gizli arzusunun şimdiki siyasal iktidarın sahiplerinde somutlaştığı haliyle dışa vurumu denebilir daha çok. Bu da yasanın suça dönüştüğünü ve siyasal iktidarın bu yasa-suç ilişkisini hem perdelemek hem açık etmek istediğini düşünmemizi sağlar. Erdoğan’ın kürtajı cinayetle Uludere katliamını kürtajla doğrudan ilişkilendiren dil sürçmesinin gerçeği ya da hakikati burada açığa çıkar. Yasanın ve kendisindeki yetkinin suç olduğunun itirafıdır söz konusu olan.

11 Yanıt to “bir itirafın anatomisi: “her kürtaj bir uludere’dir””

  1. Elestirel Gunluk Says:

    Ama arin damarlari patlamis. Yuzsuzluk dizboyu; Apathy dizustu. Katatonik sizofren bir cogunluk.

  2. Passive Apathetic Says:

    apathy derken eleştirel? üzerime alınayım mı?:) tabii, insan ister ki baş üstünde olsun yeri ama, napalım, diz üstüyle idare edeceğiz artık.

  3. gm Says:

    Kürtaj tartışmasını da gözden kaçırmamalı, bugün yarın çıkaracaklar yasayı!

  4. kacakkova Says:

    kacirmamali, kesinlikle. cikartilacak “kürtaj yasasi”na bütün halde itiraz etmek bir zorunluluk.
    kürtaj meselesinin yine de erdogan zekasinda tartisilmasi olanakli degil. muktedirler gündemi belirliyor ama o gündemin icerdigi tartismanin bütün muhtevasini belirlenen bu gündem icinde gelistirebilmek, meselenin kendisini düsünebilmek olanakli olmayacaktir.
    kürtaja karsi olan argüman sahiplerinin de bu cikartilmak istenen yasaya karsi cikmasi gerektigini düsünüyorum.
    bu tartismanin bilimsel, felsefi, etik ve politik boyutlari var. erdogan’in temsil ettigi politik cizgi ve dolayisiyla dünya görüsü ise bir “sömürgelestirme” girisimi olarak vücut buluyor.
    “her kürtaj bir uluder’dir” lafinin üredigi yer “bedenin sömürgelestirilmesi”nin karsiligi olan bir toplumsal zihniyet bicimidir. kürtlerin politik varliklarinin imhasi ile kadinin bedenin sömürgelestirilmesinin tek bir cümlede karsiligini bulmus oluyor böylece.
    bunun böylesi bir cümle ile aciga cikmis olmasi tesadüf degil, dil sürcmelerinin salt bir rastlantiyla aciklanamayacak olusu gibi. bir kez daha temsil sorununun iktidar iliskilerinden ve cinsiyet sorunundan ayri düsünelemeyecegini göstermesi bakimindan da sasirtici degil.
    siyasal islamin bir iktidar ideolojisi olarak zamanin ruhuna uyarlanmasinin sonuclarindan biri kisacasi. kürtaj tartismasi beden sorununu, kadin bedeninin temellük edilmesi meselesini, kimlik ve temsil sorununu, “mülkiyet” sorununu, insanin neligi sorusunu da icerecek sekilde bünyesinde barindiriyor.
    foucault’dan beri bildigimiz sey, tam da bütün bunlar sebebiyle beden’in acik ya da örtük bir savas alani oldugudur. iktidar, beden ve cinsiyet arasindaki iliskiler tahakkümün tesis edildigi bir baglamsallik iceriyor, ayni sekilde de bu tahakküme karsi direnisin zeminini.
    bu noktada, beden ve cinsiyetle iligili tartismalarin bütününde, biyo-iktidar kavraminin icerimlerini yeninden hatirlamakta da fayda var saniyorum.

  5. Elestirel Gunluk Says:

    Kacak “bedenin sömürgelestirilmesi”nde durdum biraz. Bedenin somurgelestirilmesine yonelik yorumun bana biraz zorlanmis psikoanalitik bir yorum gibi geliyor, Ve cok fazla anlamlandirip somutlayamiyorum boylesi bir yorumla, ki bu sorunun ayni zamanda kimlik, cinsellik, ve temsil sorununu icermesi konusunda senle hem fikirim. . Bir yandan oldururken bir yandan henuz olusmamisin (fetus) yasam hakkini savunmak alabildigine bir patolojik durum ve henuz ben de bilmecenin taslarini yerli yerine oturtmus degilim…

  6. kacakkova Says:

    yorumun asiriligi konusunda bir sey diyemem abi. soyutlama halinde yazmisim, karisik da olmus belli ki. hizlica bir kac noktaya deginmeye calisayim. aklimda olan sey, esas olarak foucault’nun “iktidar” düsüncesiydi. muhtemelen psikanaliz de katiliyor isin icine. en basta, cinselligin kurulusunda iktidar’in yeri, bedenin sömürgelestirilmesinin, yani bedenin iktidar tarafindan bicimlendirilisinin ve muhafaza ve müdahale edillisinin dügüm noktasini olusturuyor. bundan devamla iktidar, foucault’un biyo-iktidar kavramini da göz önünde bulundurursak, öldürmeyi ve yasatmayi belirleyen bir mekanizma. modern iktidar teknikleri de zaten gücü ve siddeti salt bir yokedicilik olarak kullanmaktan öte ve ayni zamanda sürekliligi-yasamin sürdürülmesini belirlemeye yönelik olarak isletiliyor. iyi ile kötünün, ahlaki olanla ahlak-disi olanin ‘belirlemesi’ gibi. devletin bir iktidar yogunlasmasi oldugunu veri alirsak, devlet araciligiyla iktidar olan siyasal pratik bu noktalarda gündemi sekillendiriyor. kimlik, cinsellik ve temsil sorunu birlikte düsünüldügünde uludere’de cocuklari öldüren kisiyle, dogmamis cocugun yasam hakkini savunan kisinin ayni olmasi sasirtici degil, vurgulamak istedigim bu yaniydi daha cok. yasamin ve ölümün hükme baglandigi yer olarak beden bu acidan tarafsiz bir bölge ya da konu-disi bos bir yüzey degil. “bedenin sömürgelestirilmesi” zorlanmis bir soyutlanma olabilir, emin degilim, sömürge sonrasi elestirinin kullandigi bir kavram olabilir bu yine de. ancak benim bununla isaret etmek istedigim, kürtlerin varliklarini politik imha etme zihniyetiyle “kadin bedeni”ne yönelik yasami savunma adina gerceklestirilen müdahaledeki zihniyetin derin iktidar mantigi acisindan “tutarli” oldugudur. sorun buradaki tutarliliktir. ve buna karsi üretilebilecek politik alternatiflerdir. “bedenim benimdir” cikisi bir reel politik itiraz olarak anlasilir görülebilir ama bu meselenin icerdigi sorunlari bu sloganin ima ettigi noktadan giderek düsünmek dogru olmayacaktir tümüyle. “ben özneyim” demenin öznelik sorununu bir düsünme konusu olarak almak icin elverisli ve dogru olmamasi gibi. “beden” burada bir simge ve soyutlama olarak iktidar, cinsellik ve kimlik meselelerin icice gectigi bir savas alani seklinde düsünülebilir. sömürgelestirilmesinden kastimda bununla iliskili. ikili bir yönü var bunun önümüze cikardigi: smürgelestirmeye karsi direnmek ve bu direnisten baska bir varolusu mümkün kilacak imkani tasarlayabilmek. tam da bu noktada senin siteye koydugun aksu bora’nin yazisi ve “durup kendi sesimizin neye benzedigini dinlemekten hic vazgecmemek” deyisi aklima geliyor. söylediklerim yine belki soyut oldu fazlasiyla, kafa böyle calisiyor ondan, böylece birakayim yine.

  7. Elestirel Gunluk Says:

    Cok sagol Kacak. Simdi daha iyi anlamdim demek istediklerini.

  8. togliatti Says:

    “Simdi daha iyi anlamdim” cumlesindeki fiil çok ilginç olmuş… hem “anladım” ile hem de “anlamadım” ile aralarında 1 harflik fark var 🙂

  9. kacakkova Says:

    🙂
    arada kalmis gibi.
    ….
    bir de bkz. ahmet tulgar, Cinselligin siyasi sarkaci

  10. Elestirel Gunluk Says:

    Ha ha ha iyiymis o “anlamdim”! Bu Freudcu dil surcmelerinden kacis yok valla…

Yorum bırakın