islam’ın psikanalizi

by

İslamın psikanalitik okunuşu, açıktır ki kendi başına zorlu bir girişimdir. Her iki cephede birden sınırları zorlayan bir girişim. En iyi halde bile sonucun tartışmalı olacağını kestirmek zor değil. Bu yanıyla, bir bakıma, “öncü bir çalışma” olarak kaydedilen İslam’ın Psikanalizi’nde Fethi Benslama gerçekten zor bir işe kalkışıyor. Bu zorluğun boyutlarını başlıktaki her iki terim -islam ve psikanaliz- açısından hareketle öne sürmek mümkün. Batılı bir analiz yönteminin doğulu bir zihniyet dünyasına uyarlanması ne kadar olanaklıdır sorusu sorulabilir.

Ama o kadar da aşılmaz bir mesafe değildir elbette bu. Hatta sorunun kendisinin yanlış bir kurgulamaya bağlı olup olmadığı da sorulabilir. Psikanalizin sınavında islam ya da kendi yönelimi olarak ifade ettiği üzere islam sınavında psikanaliz Benslama’nın kalkış noktasını oluşturuyor. İslamın Psikanalizi, bu yanıyla sanıyorum yorumunun doğru ya da yanlış olmasından öte biçimlendirdiği sorun açısından önemli bir çalışma.

Din ve psikanaliz ilişkisinin, genel anlamda başlangıcından beri (yapısal nedenlerle) gerilimli bir bölge olduğunu biliyoruz. Konu özel olarak “islam” ve “psikanaliz” ilişkisi olunca bu gerilimin daha kesin bir hal aldığı/alacağı da malum olsa gerek -üstüne üstlük sözkonusu olan, İslamın kuruluşunun ve zihniyet dünyasının Lacancı (psik)analizi. Haliyle bu gerilimli bölgede sürekli şalterleri attıran tartışma başlıklarının, argümanların ortaya çıkması kaçınılmaz. Fethi Benslama’nın kitabı, islamı sökmeyi ve yeniden anlamlandırmayı denemesiyle tam olarak böyle bir çalışma. Çıkarsamalarının geçerliliği ya da geçersizliği, yetkinliği ya da başarısızlığından önce, kalkıştığı iş dolayısıyla ve tam da bu anlamda varolan zorluğu üstlenmiş olmasıyla dikkate değer.

İslama dair (hem islamın içinden hem dışından) çalışmaları ararken karşılaştığım bir kitap oldu İslamın Psikanalizi. İlkin sırf başlığıyla ilgimi çekmiş olduğu bir gerçek -kışkırtıcı bir başlık olduğu kabul edilecektir. Sonradan yazarın bir tür Lacan yorumu ile meseleye baktığını öğrendiğimde epey bir sevindim, fakat yanı sıra bir o kadar endişelendiğimi de itiraf etmeliyim. Hem İslam’ın hem Lacan’ın harcanması hiç de küçük bir ihtimal değil bu tür girişimlerde. Tabii Zizek tarzı Lacan okumalarına ve ilişkilendirme biçimlerine alışınca, Benslama’nın Lacancı kavramları kullanma biçimini takip etmek kolay olmayabilir. Yine de, “kardeş katli”nden “şeytan ayetleri”ne, “köken arzusu”ndan “dişilik” mevzusu ve “kadının kaderi”ne, “fesih”ten “11 Eylül sonrası”na, “peçenin güncelliği”nden “söz,haz ve ölüm”e pek çok noktada, devreleri ısındıran değerlendirmeleriyle kitabı ilgiyle okuduğumu belirtmeliyim. Binbir Gece Masaları‘nın bu meyanda bir klinik okunuşu var ki, sanıyorum çoğumuza ilginç gelecektir.

Psikanaliz, Freud’un kendisinden itibaren kaçınılmaz bir şekilde dinle ve dinsel fenomenlerle doğrudan ilgilenmiş, onların derin yapılarını ve işlevlerini açıklamaya çalışmış ve bir bütün olarak dinsel zihniyet dünyasını yeniden yorumlamaya kalkışmıştır. Böyle bir yorumlama biçiminin, kutsallığın hüküm sürdüğü bir alanda gerilim yaratmaması olanaksız. Yine de, içine doğduğu yerle bağlantılı olarak psikanaliz yahudiliği ve hristiyanlığı analizden sakınmamış, hem Freud’un kendisi (”Musa ve Tektanrıcılık”, “Bir Yanılsamanın Geleceği” vs. hatırlanabilir) hem de sonrasında pek çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Biraz yakından bakınca anlaşılacağı üzere, psikanaliz bağlamında din, her bakımdan esaslı bir meseledir.

Psikanalizin dine yönelik ilgisine rağmen, Benslama’nın da belirttiği üzere, islam, bu türden psikanalitik okumaların dışında kalmış ve üzerinde hakkıyla yürütülmüş teorik çalışmalar olmamıştır. İslamın bu türden bir analizin dışında kalmasının psikanalizden kaynaklı muhtemel tarihsel ve kültürel nedenleri sıralanabilir. Öte yandan islam dünyasının yapısından kaynaklı bir direncin etkisinden de sözetmek mümkün. Başka yazılarda ele alınabilecek konu başlıklarını oluşturuyor bunlar. Sonuç olarak, islam sınavında psikanaliz üzerinde çok durulmamış bir alan olduğu kadae, psikanalizin merceğinde islam da henüz karanlık bir bölge durumundadır.

Karanlık demişken, aklıma gelen bir diğer yöne de değineyim kısaca. Elbette bir “karanlık”tan sözettiğimizde mesele bugün artık psikanalitik çalışmanın eksikliklerinden ibaret olarak düşünülemez sırf; “medeniyetler çatışması” olarak formüle edilmek istenen politik sahnede, islamı anlama ve yeniden anlamlandırma çabasını kuşatan başka bir karanlıktan da sözedilmesi gerektir.

Benslama’nın freudyen psikanalitik mantığı devam ettirmek ve genişletmek üzere, bu “karanlık” bölgede yol almaya kalkışması, islam üzerine düşünmenin olanaklarını kışkırtmak anlamına geliyor her şeyden önce: Çalışmanın olası zaaflarına ve kendi adıma ilk elden söyleyecek olursam, metinde yer yer kendini duyuran oryantalist tınılara rağmen önemsenmesi gerektiğine inanmamın sebebi bu. İslamın psikanalizi gibi bir başlığın bugün daha baştan insanı kuşkulandırmaması imkansız bir bakıma. Özellikle, 11 Eylülden sonra islama dair söylenecek her türden sözü ve yapılacak her türden analizi kuşatan ideolojik ve politik zorlukları dikkate aldığımızda, Benslama’nın çalışmasının ne tür bir bıçak sırtında ilerlediği algılanabilir. Bunlara rağmen, islam sınavında psikanalizin merceğinden islama bu bakma teşebbüsünün ilgilileri açısından önemli bir tartışma zemini oluşturabileceğini düşünüyorum.

İçinde Derrida’nında bulunduğu bir jüriye sunulan tez çalışmasının kitaplaştırılmış hali olan İslamın Psikanalizi, bu haliyle bir bakıma batının kendi iç-sorgulamasının sonucu olan düşüncelerle doğuyu yeniden düşünmeye girişmesi gibi de görünüyor. Fırsatlar ve handikaplarla dolu bir durum sözkonusu burada. Eğer mümkün olacaksa, modernlikle karşılaşan islamın gerilimini olduğu kadar islamla karşılaşan modernliğin sömürgeleştirici bakışını da bozuşturan yönlerde tartışmaları ilerletmek gerektir bu vesileyle.

İslamın Psikanalizi, ele aldığı konu bağlamında, ikili bir teorik-politik eksende yol alıyor genel olarak. Bir yandan, islam dininin kuruluş pratiklerini ve ilkelerini yeniden yorumlamaya ve islamın söylemsel yapısının derin mekanizmalarını ortaya çıkarmaya yönelirken, öte yandan bugünkü “islami hareket”in ve onun içinde gelenekselden koptuğu ileri sürülen “islami özne”nin politik konumlanışlarını sorgulamaya çalışıyor. İslami zihniyet dünyasının ne türden bastırmalarla şekillendiğini, diğer ibrahimi dinlerden neyi nasıl miras aldığını, neyi/nasıl dönüştürdüğünü, Baba’yı (Tanrı’yı) nasıl algıladığını Lacancı kavramlar ışığında değerlendirmeye yönelen Benslama, bu “yapıbozum”cu okumasını öte yandan siyasal ve ideolojik boyutları da olan bir analize dönüştürüyor. Bir yanda Kur’an’daki islamın ne olduğu yeniden yorumlanırken, diğer yandan politik anlamda ve kompleks bir fenomen olarak, öldüğü ilan edilen öznenin tarih sahnesinde “islami terör” kılığında belirişinin içeriden ne anlama geldiği bahis ediliyor.

Böyle bir girişimin, hem islam hem de psikanaliz açısından tartışmalı olacağını elbette daha baştan kabul etmek gerek. Söylediklerinin pek çok düzeyde tartışılması kaçınılmaz. Teorik, ideolojik ve politik düzeylerdeki argümanların ve bunların bütünlüğünde beliren yönelişin tartışılması, kanımca metnin çok ötesine giden tartışma kanalları açmaya sebep olacaktır. En basidinden ve herşeyden önce, Lacancı gözlüklerle islama bakmanın bir yolu var mıdır, oradan bakan biri neyi nasıl görür üzerine bir ilk deneme sayılır bu kitap.

Etiketler: , , , ,

20 Yanıt to “islam’ın psikanalizi”

  1. Elestirel Gunluk Says:

    Once, hosgeldin. Ozlemistik…

    Sonra gizel bir yazi olmus. Ama yine de bana bu kitabi okutman icin benim cevresel kosullarimi oldukca bir degistirmen lazim. Mesela hapishanede olsam, hani okumaktan baska yapacak isim olmasa… Ya da ne bileyim etrafimi islamcilar sarsa, onlarin uykularini kacirmak istesem falan. Yani ancak boyle ozel kosullarda okurum abi bunu yoksa cekilmez.

    Ha bir de Islam’in psikoanalizi basligini gorunce ilk tepkim: Basimiza tas yagacak oldu 🙂

    Acikcasi sadece sakaya ya da mizaha vurarak Islam’in psikoanalizi yapilabilinir gibi geliyor bana. Dusunsene bu psikoanaliz cok ragbet gormeye baslioyormus, sonra Islamcilar haril haril Freud’daki sembol ve mitolojik karekterlerin yerine islam tarihinden karekterler buluyorlarmis. Mesela Oedipus karekterinin yerine “Pic Riza” gibi…

  2. farukahmet Says:

    Tamam ama kitap tanıtımını Hürriyet’te de buluruz; biz kitaptan parçalar ve üstüne yorumlar istiyoruz, değil mi ama?

    Ya da, bekle de Kaçak abi, biz de okuyak önce, sonra yorum filan da yazamayız.

  3. kacakkova Says:

    elestirel abi sen de hosgelmissin…
    valla bu yilki yaz modu biraz tuhaf geciyor, yazmaya firsat bulamadim dogru düzgün….ancak bi türlü bitiremedigim bir iki kitabi bitirebildim bu arada….
    bu bahsettigim kitapta bitenlerden biri….kisaca bi bahssini etmis olayim dedim….
    islam üzerine düsünmek icin düsünfdügün özel kosullara bi sey diyemem, ama islamin psikanalizi aslinda isin sakaya gelmezligi tespiti üzerinden gündeme gelen bir calisma……

  4. kacakkova Says:

    farukahmet abi sen de hosgelmissin…
    gördügüm kadariyla sen daha derinden sessize almissin blogunu….havalar isindi tabii, kizlar ortalikta böyle dolanirken kim yazacak….
    neyse…dediginde haklisin, anlasilmaz bir tanitim yazisi seysi oldu bu yazi….söyle bir bakinca ben bile kendime, iyi de kitabin yazari tam olarak neden bahsediyor deyiverdim!…isaret ettigim düzeylere dair yazarin tezlerini aktarmam, ya da yazarin kendisinden alinti yapmam iyi olurdu…..
    aslinda düsünmedim degil, ama toparlayamadim….nasil olsa kitap üzerinden konusmaya devam ederim diye, aklima gelen noktalari toparlayip bir ilk bahsini yapayim dedim…bir iki bölümünü aktaracagim ilerde, eger baska okuyanlarda olursa bu arada, hep birlikte yorumlari gelistiririz…..
    kitabin türkce basim tarihi 2005, ikincisi bir yil sonra yapiliyor….az zaman degil….bu bahiste, kitapla alakali ya da alakasiz degerlendirmelere ben rastlamadim daha, bu da ilginc görünüyor….
    ben kitaptan parcalar aktarmaya ve yorumlar eklemeye kendi anladigimca devam edeyim, üzerinde konusalim denk geldikce…..

  5. farukahmet Says:

    Hoşbulduk.
    Aslında blogu boş vitese almamın daha teknik bir nedeni var: internetim bozuk evde. Öyle olunca da bir boşlama, üşengeçlik oldu. Bol bol kitap okudum nette vakit öldürmek olmayınca. Aslında iyi de oldu yani, uzun zamandır doğru dürüst okuma yapmıyordum. Yakında eski düzenime dönerim herhalde 🙂

    Eleştirel abi,
    “Acikcasi sadece sakaya ya da mizaha vurarak Islam’in psikoanalizi yapilabilinir gibi geliyor bana.” demişsin. Mesela “Hristiyanlığın yapılabilir ama İslam’ın yapılamaz” mı diyorsun, yoksa genel olarak “Din’in psikanalizini yapmak saçmadır” mı diyorsun? İlkini diyorsan, diğer dinlerle İslam arasındaki hangi fark seni buna demeye itiyor? diye sorayım mı?

  6. Elestirel Gunluk Says:

    farukahmet iyi ve hakli bir soru. Nicedir psikolojiye dair fazla bir sey okumadigim icin iyi bir tartisma zemini hazirlamayabilirim ama dilimin dondugunce meseleyi boyle ifade edeyim. Ben psikoanalizi (geleneksel psikoanalizin demeliyim) alabildigine contextual (uretildigi yerel kosullara ve kulture siki sikiya bagli) bir okul olarak goruyorum. Yani evrensel nitelikleri oldugunu pek kabul edemiyorum. Bu iddiada bulunanlarin ise meseleyi biraz zorladiklarini dusunuyorum. Freud’un alabildigine bati kulturu, ideolojisi, mytolojisi, ve hatta dinsel tabu ve normlar uzerine temellendigi asikardir. Totem ve Tabu’da dahi anormaliteyi justify etmek icin ilkel kabilelere (Avustralya yerlileri miydi?) gondermeler yapmasi Freud’u pek evrensel kilmiyor bana gore. Ya da kelimenin yetmedigi yerde mytlere bulasmasi… Bu nedenle Islam’in psikoanalizi pek kavramsal olarak kafama oturmadi acikcasi. Bir de literaturde oldukca tartisilan birsey bu psikoanalizin dinle iliskisi. Birsuru insan psikoanalizin Hiristiyanlikla da uyusmadigini iddia etmistir. Bazilari yahu aralari yapilabilir (reconcilable) bunlar barisabilir de demistir. Cunku ozunde Psikoanaliz insanin normlari ile problemleri oldugunu soyler ve bu normlar da dinin ana damarlarindan biridir. Ama psikoanalizi (kendi icinden dahi cikmamis bir sey) hele de islama yorumlamak oldukca zor bir is gibi geliyor bana…

  7. kacakkova Says:

    elestirel abi,

    freud’un alabildigine bati kültürü ve ideolojisi üzerinde temellendigi dogrudur ama ayni zamanda freud bati düsüncesinin gayri mesru cocugudur da, tipki mesela marx ve nietzsche gibi…….pek cok noktada avrupamerkezcilikleri su götürmezken yine de yaptiklari islemlerin “ise yararligi” bununla alakali olsa gerek….
    elbette bunlarin her birinin ise yararliligi ya da bu yararliligin ne oldugu oldukca tartismali seyler, örnegin psikanalize yönelik ( ulus baker’in “psikanaliz neden ise yaramaz?” seklinde sordugu gibi) ciddi bir sorusturmaya gerek olduguna da inanirim, ama yine de bu “gayri mesru cocuklar”in ise koyulduklarinda baktiklari nesnelere dair actiklari baska görünümleri gözardi etmek olanakli degil…..

    aslinda “islamin psikanalizi” ile baglantili olarak, “psikanaliz ve din” ve üzerine “islam ve psikanaliz” basliklarinda bir degerlendirme sart bu tartismanin gelistirilmesi icin….buna belki daha sonra devam edebiliriz…simdilik yazarin konuyla ilgili oldugunu düsündügüm belirttigi iki noktayi ifade etmis olayim…..

    birincisi, freud’un düsüncesindeki en genel haliyle alinan “din teorisi”dir….freudyen psikanalitik din teorisinin yönelimi, dinsel fenomenlerin psikolojik degerlendirilmesinden ibaret degildir…..bir o kadar ve daha fazla, bu “din teorisi”, insan varolusunun temelini, toplumsalin kurulus mekanizmalarini ve uygarligin ickin krizini anlamaya/aciklamaya calisan bir girisim olarak ortaya cikar….benslama bu projeyi islama genisletigi belirtiyor, psikanaliz adina islam dünyasinda bir maceraya giristigini söylüyor….islamin psikanalizi, ayni zamanda psikanalizin islamin sinavina tabi tutulmasi anlamna geliyor bu nedenle…..

    ikincisi, freud’un din teorisinde de görüldügü haliyle, “metafizigin metapsikolojik tercümesi”nin kültürlerin ve toplumsal zihniyet yapilarinin anlasilmasinda önemsenmesidir…..psikanalitik okuma, bir tür tercüme islemi olarak gerceklesiyor burada, sökme ve yeniden kurgulama islemi olarak….bu islemin nirengi noktasi ise, malum bastirilanin izinin sürülmesi, nasil isletildiginin anlasilmaya calisilmasi oluyor…..

    ben bu iki nokta itibariyla yazarin girisimini önemli buldugumdan yukardaki tartismaya kisaca bunlari ilistireyim dedim……..

  8. madafaka Says:

    kitabı aldım. stop. islam’ın psikanalizi mi olur? stop. çok tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. stop. neslama akıllı olsun. stop. okuduktan sonra tartışmaya kabul etmenizi beklerim. stop.

  9. kacakkova Says:

    telgrafini almisizdir.stop.bekleriz kurban.stop.islamin psikanalizi ne sekil olur, bakiyoruz biz de öyle.stop.okuyanlari cogalirsa belki bi sonuca ulasiriz.sitop.

  10. matrushka Says:

    tam bir islamofobi walla bu…
    dini devlet eliyle yasaklayın olsun bitsin herşey…
    ama bu islam öyle bişiy ki resmi emirle yasaklanamıyor değil mi veya yasaklansa da halk bu yasağa pek itibar etmiyor…
    dini-dindarı eğlencelik çerez yapma niyetindeki yawşakların tek dayanağı olan ergenekon şakır şakır çöküyor değil mi ?
    yakışıklı arkadaşlarım,bu toprakların değerlerini sulandırma çabalarınızın sizlerin entel-dantelliğinizden veya özgür düşünceli olmanızdan değil bir yerlerde suni olarak oluşturulmuş gündemlere bir şekilde biat etmenizden kaynaklandığını biliyoruz artık…
    walla büyük büyük konuşuyordunuz biz de adam sanıyorduk 🙂

    ortada var bir postal hadi yala
    üzgünüm bu halk çıktı artık yola
    halkını takmayanlara artık geçmiş ola…
    🙂

  11. kacakkova Says:

    matruska
    sen herseyi bildiginden sana bi sey demek zor, sikma canini….

  12. halkın sesi Says:

    İslam bu halkın tek gerçeğidir, entel dantel laflarla karalayamazsınız, buna boyun eğeceksiniz.

  13. matrushka Says:

    halkın sesi dostum,
    bu arkadaşlar ‘biat kültürünün beyaz çocukları’
    müslümanlara biatçı diyen bu kafalar biatçılılık
    ve teslimiyetçilikte en ilkel kavmi dahi zorlarlar.
    bu kafaların birşeyi olumlamasının tek şartı iddia-
    nın bir batılı tarafından yapılması ve mümkünse
    iddia sahibinin top sakallı olmasıdır 🙂

  14. zihni Says:

    ‘biat kültürünün beyaz çocukları’na ilan olunur:))

    İslâm’da “bîat” nedir, nasıl yapılır?

    Kelime olarak, ahdetme, söz verme, birinin hâkimiyetini kabullenme, ona bağlılığını sunma mânâsına gelen bîat; İslâm hukûkuna göre, hilâfet makamına geçen kişinin eli üzerine el koymak veya musâfaha etmek (el sıkışmak) yoluyla bağlılığını göstererek itâat edeceğine dâir söz vermektir.

    Tasavvuf ıstılâhında ise bîat; müridin, mürşidine sâdık ve bağlı kalacağına, ona kayıtsız şartsız teslim olacağına, her dediğini itiraz etmeden yapacağına dair söz vermesidir. Bu maksatla tarîkat mensupları arasında düzenlenen merâsime de, ‘bîat merâsimi’ denir.

    Bir başka târifle bîat; şeyhten el alıp söz vererek, onun dostuna dost, düşmanına düşman olmak… Gerek rahat-ferah ve gerekse sıkıntılı zamanlarda ona itâat edip emrinden dışarı çıkmamaktır. (1)

    http://www.mollacami.com/konu/islam-da-biat-nedir-nasil-yapilir-12100.html

  15. zihni Says:

    “islamın psikanalizi”ni, insan öznesine dönüştürerek, “müslümanın ruh analizi” olarak tercüme edelim.

    o zaman “insanı müslüman yapan ruh hali nedir?” sorusunun cevabını arasak, konuyu doğru yerinden anladığımı söyleyebilir misiniz?

    Malum ki konu ince ve hassas, boyumu da aşabilecek kadar derin:)

    Muhammed Kutub’un 2 ciltlik “İslamda insan psikolojisi” kitabını okumuştum. Ama bu kitap insan psikolojisini analiz değil, insan psikolojisinin “ipotekli” yanını önemsiyordu tamamen.

    Engels’in, “”Din, insanın sınırlı anlayışlarından doğmuştur” sözünün iz düşümleri “korku” öğesinin abartıları hangi ruh halini belli etmiyor mu daha çok?
    Dindar insanların sıradan ve uygar eleştirel tartışmaları kaba reflekse dönüştürmelerinin altındaki pskolojidir analiaze muhtaç olan durum.

  16. matrushka Says:

    bu beyaz oğlanların sadece batılı ve mümkünse top sakallı 🙂 tiplere biat ettiğini zaten söylemiştik.
    engels illa ki batılı bir bilim insanı ama top sakalı var mı bilmiyorum 🙂
    kardeşim, engels değerli bir bilim insanı ve filozof olabilir ama lütfen sadece alıntı yaparak sözlerinizi kıymetlendirmeye çalışmayın…
    her konuda son sözü,hükmü ve kararı bir batılıya bağlama putçuluk ve teslimiyetçiliğinden kurtulun.
    ‘dindar insanların kaba reflekslerinden bahsetmek çok romantik ve ilk bakışta haklı bir tepki gibi olsa da dinle hiç de ilgisi olmayan ‘aydın’ damgalı ve de pek kalburüstü birçok adamın ne küfürbaz ve kalitesiz olduğunu zaten hepimiz bilmekteyiz.
    bilginin vicdani yanını yadsımış bir proje olan batı medeniyetinden en son alınacak şeyler sosyolojik ve psikolojik konulardır diyebiliriz.sosyoloji batılılar için halkları sömürgeleştirme işleminin teorik tarafıdır.psikolojinin de temel işlevi buna yakındır batıda.
    islam,budizm,hinduizm,zerdüştlük vb gibi konuları oryantalist bir kafayla okumak ve yazmak dünyanın üstün ırkı(!?)aryan bir bilim adamı için anlaşılır birşey olsa da bizim yerli oryantalistlere denecek laf bulamıyorum.sanırım şiddetli bir aşağılık kompleksi gerektiriyor bu bakış açısı diye düşünüyorum.
    yerli oryantalist diyor ki aslında ‘biz genetik olarak yetersiz insanlarız,mavi gözümüz sarı saçımız yok;dilimiz yetersiz,türkçeden bilim dili olmaz;dinimiz afrikalı kabilelerin dinleri kadar ilkel;geleneklerimiz çok acımasız ve feodal vs vs…
    yerli oryantalistlere tek sözüm şudur:sizin tapındığınız bu batı kültürü sadece son 100 yılda 150 milyon insanın ölmesine sebep olmuştur.ırakta 2-3 milyon insanı çok yeni öldürmüştür bu üstün ırklar!
    bilimi ve teknolojiyi başkalarını tutsak etmek için kullanan bu zihniyetin bakış açısıyla islama bakmak bir hainlik olmasa da en azından bir hamakattir.
    Kendinden nefret etme psikopatlığından kurtulmalarını diliyorum yerli oryantalistlerin…

    bu frenklerden kafa frengisi kapmış insanlarımıza acil şifalar diliyoruz.

  17. kacakkova Says:

    matruska,

    bu dediklerin o kadar luzumsuz bir laf yigini ki, icinde iki tane dikkate deger tartisma konusu varsa bile üzerinde durmaya degmez….

    senin “hayali bati” ile olan hayali iliskin en azindan bu haliyle beni niye ilgilendirsin…..

    “kendinden nefret etme” gibi milliyetcilerin ve dincilerin pek bi sevdikleri sözlerin ne manaya geldigini konusabilseydik fena olmazdi belki, ama kapagini kaldirdigimizda altindan yine “sen” cikacaksin nasil olsa…

    kendini bu kadar sevmen iyi bir sey degil…..

  18. farukahmet Says:

    Haha, yahu beyler, daha bir şey de demedik, bir yorum da yapmadık ki. Keşke bizi bekleseydiniz, oryantalistliğimizi yapsaydık önce de siz ilkeli, hakiki, hatta öz hakiki, hatta en öz hakiki, bozulmamış Şarklılığınızı sonra kussaydınız üstümüze.

    Adamı dinden eder böyle dindar.

  19. zihni Says:

    kardeşim, engels değerli bir bilim insanı ve filozof olabilir ama lütfen sadece alıntı yaparak sözlerinizi kıymetlendirmeye çalışmayın…/matrushka

    “kıymetlendirmek mi!!!

    alıntı yaptığım parça kıymetli ise alın sizin olsun:))
    “kim biatçı” tartışmasına giriyorsunuz da, o yüzden ipliği pazara çıkardım. İpliğin rengi bilinsin, tarifle olmuyor diye:)

  20. matrushka Says:

    avrupalı gaddar zalim ve asyalı münafık tipolojisi ne kadar sağlam bir çıkarımmış bir daha anladım…
    dik duran acımasız avrupalı tipini bizim asyalı münafık yawşaklara tercih ederim.
    gaddar zalim zaten düşman olduğunu ilan etmiş.çok dürüstçe
    diğeri elindeki imkanlarını kaybetme korkusuyla bir köşeye çöreklenmiş ve hasmını çok zayıf gördüğünde hücum ediyor.cumhuriyetimizin sert jakoben döneminde dine-imana alenen küfredenler,mangallarda kül bırakmayanlar,ateism-mistisizm karışımı bir inana bile zor sabredenler;demokrasi,özgürlükler,liberalizm çağında birden çılgınca yavşaklaştılar ama içlerindeki ‘kendi halkına ait olana’ karşı olan tiksinti akademik çalışmalara ve kendi benzerleriyle bir arada olduklarında deşarj olmaya döküldü.
    gaddar zalim avrupalının kalben tiksinti duyduğu kadar aşağılık bizim asyalı yavşak münafıklar

kacakkova için bir cevap yazın Cevabı iptal et